twitter
    Ne mutlu Türküm diyene!

Paul Arizin


karpuzlama basket oynanan 50li yıllarda jump shot diye tabir edilen zıplama/sıçrama sonrası ulaşılan en yüksek noktadan şut atmayı oyuna kazandıran isim olarak gösterilir. tabii sadece jump shot ile sınırlı değildir hakkında anlatılacaklar. bu ağır tempoda oynanan vintage döneme çok daha modern bir basketbol kattı. bir de kronik sinüziti varmış ki devamlı hırıldarmış, komik olsa gerek. 

ncaa'de bir maçta 85 sayı atmışlığı vardır. başarılı üniversite yıllarından sonra 1950 draftinde philadelphia warriors tarafından seçildi. bir başka efsanevi oyuncu olan takım arkadaşı joe fulks ile warriors'ı iddialı bir takım haline getirdi. ikinci sezonunda 25.4 gibi o zaman için çok yüksek bir skor ortalaması yakaladı ve buna ilâveten 11.3 rebound istatistiği tutturdu. asıl görevi rebound olmayan 6'4" (193cm) boyundaki bir oyuncu için çok yüksek bir sayıydı bu. 1951'in kasımında minneapolis'e* karşı 3 uzatmaya giden maçta 63 dakika oyunda kalarak sonrasında 40 sene boyunca aşılamayan bir rekora imza attı. 

kore savaşına denk gelen 1952-54 arası 2 senesini donanmaya hizmet ederek geçirdi. geri döndüğünde yeteneklerinden pek bir şey kaybetmemişti fakat takım 32 yaşındaki veteran yıldızı joe fulks'ı emekli etmişti. 

1954-55 sezonunda takıma katılan diğer yetenkli oyuncuların da etkisiyle warriors nba şampiyonu oldu. ne var ki sonrasında boston celtics'in o dönemdeki ezici üstünlüğü arizin'in başka şampiyonluk görmesine izin vermedi. 57-58 sezonunda 10000 sayı barajını geçtiğinde bu işi en hızlı başarmış kişiydi. 1959 takıma wilt chamberlain'in katılması da arizin'e yeni bir şampiyonluk kazandıramadı. 

warriors 61-62 sezonu sonrası san fransisco'ya taşınma kararı alınca paul ayrılmaya karar verdi. 1962-65 arası eastern basketball league'de orfesyonel kariyerine devam etti. 

emekli olduğunda 2 defa sayı kralı olmuş, nba'de bulunduğu 10 sene boyunca hepsinde all-star seçilmiş, bunların birinde mvp ödülüne layık görülmüş (1952) ve bir şampiyonluk yaşamıştı (1956). sonrasında 1970'te nba'in 25'inci yılı şerefine kurulan silver anniversary takımına seçildi. 1978'de hall of fame'e dahil edildi ve 1996'da 50. yıl dolayısıyla seçilen nba'in en iyi 50 oyuncusundan biri o


Charles Barkley


Charles Barkley (d. 20 Şubat 1963, Estadounidense) ABD'li basketbolcu

1.98 m.'lik boyu ve 113 kilogramlık kütlesiyle NBA'in olağnüstü oyuncuları arasında yer aldı. Profesyonel basketbol hayatına 1984'de başladı.Tam ismi Charles Wade Barkley olan süperstar,1984'de Phiadelphia 76'ers'den NBAya draft edildi.1993'deki NBA' All Star'ın MVP'si seçildi.1992'de Barcelona'daki olimpiyatlara katılarak şampiyon oldular ve o zamanki Michael Jordan,Shaquille O'Neal,Karl Malone gibi dünyanın en büyük oyuncuları arasına girdi.Ve olimpiyatlardan sonra Phoenix Suns'a transfer oldu.Yalnız 1996'da Houston Rockets'e gitti.Bu onun için zihinsel olarak iyi bir transfer oldu.2000'de basketbolu bıraktı.Ve 3 yıldır TNT'de bir spor programında yorumculuk yapıyor.(Programla ilgili daha fazla bilgi için NBA Türkiye Aralık 2007 Sayısı)


Joe Dumars


Günümüzün en başarılı yöneticilerinden biri olan Joe Dumars,14 yıllık
NBA kariyerinde ise istikrarlı,gösterişsiz ama etkili oyunu ile
herkesin saygı ve sevgisini kazanmış bir basketbol deviydi.

Tamamı Detroit Pistons formasıyla geçen kariyeri boyunca 6 kez
All-Star olan, 4 kez en iyi savunma beşine seçilen Joe Dumars'ın
kişisel olarak elde ettiği en büyük başarısı ise 1989 yılında NBA
Final MVP'si seçilmesiydi.Arka alanddaki partneri Isiah Thomas ile
birlikte 1989 ve 1990 yıllarında NBA şampiyonu olan Detroit Pistons
takımının en büyük silahı olan Joe Dumars, kamyon şoförü olan bir baba
ve Northwestern Üniversitesinde müstahdemlik yapan bir annenin çocuğu
olarak sadece 18,337 kişinin yaşadığı Natchitoches,Lousiana'da dünyaya
gelen Dumars, ufak bir kolej olan McNeese State'de 4 yıl boyunca 22.5
sayı ortalaması elde etti.Kolej kariyerini NCAA tarihinin en skorer
11. oyuncusu olarak noktalayan Dumars'ın 25.8 sayı ile oynadığı son
sezonundaki performansı Pistons Gm'i Jack McCloskey'nin gözünden
kaçamamıştı.McCloskey Dumars'ın NBA'de başarılı olacağına inanıyordu
ama 1985 draftında 18. sırada seçme hakkına sahip Pistons'ın o kadar
alt sırada seçme ihtimalinin düşük olduğuna inanıyordu.Ancak
McCloskey'nin Dumars'da gördüklerini diğer takımlar görmemiş olacak ki
''Joe D'' 18. sırada Pistons'un kucağına düşüverdi.


Dumars Pistons'a geldiğinde takım Isiah Thomas'ın liderliğinde emin
adımlarla NBA'in elit takımlarından biri olma yolunda ilerlemekteydi.

Joe Dumars kolejde bir skorer olmasına rağmen Pistons'ın kendisinin
savunmadaki varlığına daha çok ihtiyaç duyacağını hissetmişti.Çaylak
sezonunun ilk yarısında benchten gelen Dumars takım 20 maçn 15'ini
kaybedince ilk beşe sürüldü ve kariyerinin sonuna dek orada kaldı.

1987'de Doğu Finali Pistons, 1988'de NBA Finaline çıkıyor ama
lakers'a 4-3 elenmekten kurtulamıyordu.Ertesi sezon Pistons bir kez
daha finaldeydi ve rakip yine Lakers'dı.''Kötü Çocuklar'' lakaplı
Pistons takımının ''iyi çocuğu'' Joe Dumars'ın domine ettiği seride
Lakers'ı 4-0 ile süpürüyor ve tarihinin ilk NBA şampiyonluğuna
ulaşıyordu.Joe Dumars 27.3 sayı ile oynadığı final serisinin MVP'si
seçiliyordu.


Ertesi sezon Pistons bu kez finalde Portland'ı 4-2 yenerek
şampiyonluğu kazanıyorsu.Pistons şampiyonluğu kazanırken Joe Dumars
çok büyük bir acı yaşıyordu.Final serisisnin 3. maçı sırasında babası
vefat eden Dumars, annesinin isteiği doğrultusunda hiç maç kaçırmadan
final serisinde oynamaya devam etmiş ve Pistons'ı şampiyonluğa
taşııdktan sonra memleketine dönüp babasının yasını tutmuştu.

NBA kariyerinin geride kalan yıllarında Joe Dumars bir daha
şampiyonluk kazanamasa da oynadığı oyun her zaman en üst
düzeydeydi.1992-93 sezonunda 23.5 sayı ortalamasıyla kariyerinin en
yüksek sayı ortalamasını yakalamaıştı.


1995-96 sezonu sonunda basketbolu bıraktığında Dumars geride 16,401
sayı,4,612 asist 2,203 ribaund, 902 top çalmalık bir istatistik
bırakmıştı.Ama belki de daha önemlisi o bu sporun nasıl oynanması
gerektiği konusunda iyi bir insan ve iyi bir sporcunun nasıl olması
gerektiği konusunda çok büyük bir ders bırakmıştı.

Vlade Divac


Vlade Divac (d. 3 Şubat 1968, Yugoslavya) Sırp basketbol oyuncusu. İlk basketbol yaşantısına Yugoslavya'da Partizan takımında başladı. Daha sonra NBA'deLos Angeles Lakers takımı tarafından draft edildi. Burada ilerleyen yıllarda iyi bir performans sergiledi. Daha sonra Kobe Bryant karşılığında Hornets'e takas edildi. Kings'e geldikten sonra iyi performans gösteren Divac, burada yıldızlaşarak All Star oldu. 2004 yılında Sacramento'nun girdiği yapılanma süreciyle birlikte ilk takımı Lakers'a geri dönen Divac, kariyerinin son sezonunu kenar oyuncusu olarak geçirmiştir. 2005 yılında emekli olmuştur
Pozisyon Center Boy 7 ft 1 in (2.16 m) Ağırlık 260 lb (118 kg) Doğum 03.02.1968
Prijepolje, Serbia Draft 26., 1989
Los Angeles Lakers Aktif Olduğu Yıllar 1986–2005 Önceki Takımları KKElanPrijepolje (1980 – 1982)
KK Sloga Kraljevo(1982 – 1986)
Patizan Belgrad(1986 – 1989)
LA Lakers(1989 – 1996; 2004 – 2005)
Charlotte Hornets(1996 – 1998)
KK Cirvena Zvezda(1998 – 1999)
Sacramento(1999 – 2004)

Spud Webb


Not:nokta diye geçen kelimeler smaç yarışmasında puan istatistiklerde sayı anlamına geliyor


Erken yıllar
Webb'in, 13 Temmuz 1963'da doğmuştur, , Dallas'ta yoksulluğa, Teksas. O, evde küçük bir yatak odasında kaldırıldı, ve bir ilham olarak basketbol kullanıldı.
Webb, asla uzun değildi, ama o onun çabukluğu, yapardı, ve atlama yeteneği dışarı, diğer çocukları oynar. Wilmer Hutchins lisesinde, o, onun yüksekliğinden
dolayı onun üniversite takımından kesildi. O, onun, büyük bir darbeyi yaptığı küçük üniversite takımında oynamak için zorlandı. Onun, üniversite takımında
olduğu zaman, o, oyun başına 26 sayı aldı. Onun büyük mevsimi esnasında o, 5 ayak 5 inç (165 santimetre) uzundu, ve o, onun ilk olarak, bir banmanın aşağısını
attığı zamandır. O, Teksas durumunda en iyi oyuncuların biriydi. Liseden sonra, o, iç kısma ait fakülteye katıldı, ve kuzey Carolina, onun yüksekliğinin, bir problem
olarak görüldüğü üniversiteyi belirtir. Yine de, Webb, fakülte boyunca oyun başına 10 sayı alarak onun eleştirmen yanlışını kanıtladı.


NBA kariyeri(1985-1998)
5 ayakta 6 inç (168 santimetre) uzun dururken , Webb, bir basketbol takımında onun, (İç kısma ait, Teksas) iç kısma ait fakülteye, onun, küçük fakülteye onun takımını 1982'de ulusal başlığa nerede götürdüğünü katıldığı zaman oynaması için onun ilk oppurtunityini aldı.
Webb, Tom Abatemarco'nun dikkatini çekti, düzenleyen kuzey Carolina durum üniversitesinde bir asistan faytonu, Webb'e bir bursu teklif eden baş faytonu Jim Valvano'nu karşılaması için Webb olduğu için. N.C. durumunda iki yılda, kazma, oyun başına 10.4 sayı ve 5.7 asist aldı.
O sonra, Detroit pistonları ile 1985 NBA taslağının 4üncü dizisinde taslak çıkarıldı. Onun ilk altı mevsimi, Atlanta şahinleriyle oynandı, ama onun, istatistiksel yönden, onun, 1992-1995'ten bir başlayıcı olarak oynadığı Sacramento krallarıyla onun en iyi yılları vardı. O sonra, Orlando büyüsüyle bir mevsimden sonra onun kariyerini bitirmekten önce Atlanta şahinleri ve Minnesota Timberwolves'in arasında bir mevsimi ayırır, ve 1998'de profesyonel basketboldan çekilme. Webb, 814 profesyonel oyunu oynadı, oyun başına 9.9 sayı almak, 8072 sayıyı kaydetmek, ve 4342, on iki seasonda yardım eder.
Webbdi, ve NBA'de oynaması için üçüncü olarak en kısa oyuncunun olduğu kalıntılar. Tek kont Boykins ve Muggsy Bogues, daha kısaydı.

NBA Slam Dunk Contest

Webb, NBA smaç yarışması için en kısa kişiydi, 1986'da olayı kazandı. Onun katılımı, medyayı şaşırttı; Onun takım arkadaşları dahil, ve basmayı, "Asla daha önce basmam için beni görmedi" sahip olan çok iyi Dominique Wilkins'e savunmak, Webb, dedi. Onun basmaları, iki elli asansörün, helikopter bir-uzatılan banmanın, bir 180-derece tersi iki kat-pompa çarpmasının olduğu pompa basması, bir-uzatılan kötü backboard bir-uzatılan kalabalık, bir 360-dereceyi ikiye katladığını kapsadı, ve sonunda, bir havaya vurulan toptan ters iki elli çilek kalabalığının, zeminden zıplattığı 180-derece. O, finalde iki mükemmel 150-nokta skoruyla Wilkins'i etrafta yendi. Atlanta faytonu Mike Fratello, dedi, "Türün, onu kandırdığını kazmayla çıkar. O, onun asla hazırlanan herhangi bir şey, onun için uygulamadığı Wilkins'e söyledi. Öyle, Wilkins belki, onun normal karışımının, ulaşmak için yeteri kadar iyi olacak olduğunu düşündü". slam dunk müsabakasında Webb'in zaferinden yirmi yıl sonra, o, New York Knicks point guard
Nate Robinson'un (Kim, 5 ayakta 9 inç uzun durur), olayı kazandığını eğitti. Webb, Webb'in üzerinde sıçrayan ve basan Robinson'a topu attı, yargıçlardan 50 puanı kazanmak. Robinson, kazanmaya ilerledi, Webb'den beri kazanmak için onu altı ayağın altında basketbol tarihinde ikinci oyuncuya yapmak.


Shawn Kemp


ABD'li eski basketbol oyuncusudur. NBA tarihindeki en iyi smaç yapan oyuncuları arasında gösterilmektedir.



Seattle Supersonics tarafından 1989 yılında 1. tur 17. sıradan draft edilmiş ve 1995-1996 sezonunda takımın NBA finallerine çıkmasında büyük rol oynamıştır.



Kendisinin çok sorunlu bir kişilik olduğu, esrarkeş olduğuda bilinmektedir. Ülkenin birçok yerinden gayri meşru çocuğu vardır. Seattle'da çok parlak yıllar geçirmesine rağmen, takım yönetiminin salay capinin büyük çoğunluğunu title=Gary_Payton&action=edit&redlink=1"]Gary Payton'a ayırdığı için hep anlaşmazlık yaşamıştır. Daha sonra Cleveland'a takas olmuş, oradada all-starlık performanslar göstermesine karşın, sorunlu kişiliği yüzünden oynadığı hiçbir yerde Seattle'daki parlak oyununu ortaya koyamamıştır.



OYNADIĞI TAKIMLAR:
Seattle(8 sezon)
Cleveland(3 sezon)
Portland(2 sezon)
Orlando(1 sezon)



John Stockton


John Stockton (d. 26 Mart 1962 Washington) Amerika'lı eski basketbol oyuncusudur. Tüm zamanların en iyi oyun kurucularından biri olarak gösterilir. Yaptığı müthiş asistler ile bir çok hayran kazanmıştır.
Stockton kariyerinin 19 yılını bir başka deyişle tamamını Utah Jazz'de geçirdi. John Stockton kariyeri boyunca hiç şampiyonluk kazanamamış en iyi oyuncular arasındadır.

NBA kariyeri

Stockton Utah Jazz tarafından 1984 yılında 16. sırada draft edildi.
1985 yılında Karl Malone Utah tarafından seçilince tüm zamanların en iyi ikililerinden biri oluşmuş oldu. 18 yıl boyunca beraber oynadılar ve NBA'de en yararlı uzun-kısa ikilisini oluşturdular. Ayrıca bu ikili 1412 normal sezon maçı oynayarak bir rekora imza attılar.
Karl Malone ve John Stockton ikilisi 1997 ve 1998 sezonlarında NBA finallerine ulaşmayı başardılar ancak iki seferde de Michael Jordan önderliğindeki Chicago Bulls'a yenildiler.
10 kez All Star (1989,1990,1991,1992,1993,1994,1995,1996,1997,2000 ) seçilmiştir. Ayrıca Dream Team, yani Rüya Takımının da bir parçası olan Stockton bu takımla 1992 Barcelona Olimpiyatları'nda altın madalya kazanmıştır. Ayrıca 1996 Atlanta Olimpiyatların'da da altın madalya kazanan takımın en değerli oyuncularındandır.
John Stockton, 2003 yılında NBA kariyerini bitirme kararı aldı. Bunun üzerine Utah Jazz tarafından 12 numaralı forması emekliye ayrıldı.

Kariyer İstatistikleri 
19.71 sayı
15,81 asist
3,27 top çalma


Chris Mullin


Pozisyon: Small forward
Boy: 6'7"
Takım: Warriors, Pacers
Irk: Amerika
Doğum: July 30, 1963
Kolej: St. John's University
Draft: 1.round (Golden State Warriors) 1985 NBA Draft
Pro kariyer: 1985 – 2001

Kariyeri önce sakatlık sonra da alkol bağımlısı olması yüzünden tam bir rayına oturmamış bir amcayı tanıyacağız bu yazımızda.Onun ismi Chris Mullin.

New York'un kirli sokaklarında 63'te doğmuş olan sarışın oyuncu small forwarddir.Takımlarındaki bir numaralı görevi skor üretmektir.Aslında yakın tarih olmasına rağmen çoğumuz onu unuttuk.Golden State onu 7.sıradan seçmişti sene 85'te.Tam 9 sene bu takıma emek verdi bu asi genç.Görseniz asi demessiniz ama işte BEYAZ ASİ de böyle olunur heralde.97'den 00'a kadar Pacers formasını başarıyla giydi.Her zamanki görevlerini orada da başarıyla yaptı.Çoğu NBA yıldızının yaptığı gibi basketbolu 01'de ilk takımı olan Golden State formasını son kez ısatarak bıraktı.

Bu kısa öyküden sonra biraz istatiksel olarak ne yapmış ne etmiş onlara bakalım.88-93 yılları arasında asla 25 sayının aşağısında ortalama yapmadı.En büyük özelliklerinden biri de çok iyi pasör olmasıydı.Warriors seyircisi onu "crewcut"saçları ile hatırlayacaktır.O zamanlar herkes saçlarını böyle yapmıştı.Crewcut çok az olan saçlar için kullanılır.Günümüzdeki örneği Prison Break Dizisindeki Scofield'dır.1 kere en iyi üçüncü takıma,2 kere en iyi ikinci takıma,1 kere en iyi 5'e seçilmiştir.

Chris Webber


Mayce Edward Christopher Webber III, bilinen ismi ile Chris Webber, (d. 1 Mart 1973, Detroit, Michigan) ABD'li eski NBA oyuncusudur.

1993 NBA Draftı'nda Orlando Magic tarafından ilk sırada seçilen oyuncudur. Draftta Golden State karşılıklı takas olmuştur. Çok iyi bir yıldan sonra 1994'de Yılın Çaylağı ödülüne layık görülmüştür. Bu yıldan sonra Washington'a karşı Tom Gugliotta ve 3 tane 1. tur draft hakkı karşılığında takas oldu. 1997 yılında ilk All-Star'ına çıktı ve 1998 yılında Mitch Richmond ve Otis Thorpe karşılığında Sacramento Kings'e takas oldu. 

Burada Peja Stojakovic, Vlade Divac [/font][/i]ve drafttan gelen [i][font=Arial]Jason Williams ile iyi bir takım kurdular. Kings'de 2000 ve 2003 yıllarında All-Star seçildi. 2001 yılında kariyerinin en yüksek ortalaması olan 27.1 sayı ve 11.7 ribaund ile MVP'lik oylamasında 4. sırada kaldı. 2001 yılının yaz ayında 127 milyon dolara, 7 yıllığına Sacramento Kings ile anlaştı. 2002 sezonunda Sacramento 61-21'lik bir galibiyet-mağlubiyet oranı yakaladı ve Batı Konferansı Finali'nde son şampiyon Los Angeles Lakers'a şanssız bir şekilde elendiler. 2003'te ise bu sefer Batı Konferansı Yarıfinali'nde Dallas Mavericks'e elendiler. 

2005 senesi geldiğinde takasla Philadelphia 76ers'a gönderildi. Bu yıl da Allen Iverson ile Detroit Pistons'a Play-Off'larda elendiler. Burda geçen 2 yıldan sonra 2007 yılında Sixers'ın kontrat teklifini kabul etmeyerek serbest kaldı. 2007 yılında Detroit Pistons'la imzalayrak 84 numaralı formayı aldı. Bu yıl ise Doğu Konferansı Finali'nde Cleveland Cavaliers'a 6 maçlık seriyle yenildiler. 2007-2008 sezonunun ortasında Golden State Warriors'la minimum veteran kontratı imzalamıştır.(Yıl başına 1,2 milyon dolar)Daha sonrasol dizindeki kronik sakatlık yüzünden sezonu kapatan Webber, kariyerini bitirme kararı almıştır. 

Oynadığı 15 sezonda 20.7 sayı, 9.8 ribaund, 4.1 asist, 1.5 blok, 1.5 top çalma ortalamaları ile oynamıştır.


Elgin Gay Baylor


Elgin Gay Baylor (d. Eylül 16, 1934 Washington, D.C.) kariyerinin tamamı boyunca (13 yıl) Minneapolis Lakers/Los Angeles Lakers takımında oynayan oyuncudur. Yetenekli şutu, güçlü ribaundları ve hünerli paslarıyla NBA tarihinde çok önemli bir oyuncu olmuştur. Ayrıca NBA'in En İyi 50 Oyuncusu arasında bulunmaktadır.

1958 draftının, ilk sırasında Minneapolis Lakers tarafından seçilmiştir. O yıl Lakers'la 19-53'lük feci bir sezon geçirdi. Sezon sonu Lakers ona 20.000 Dolar'lık bir teklif sunmuştur ve Baylor da bunu kabul etmiştir. 1958-59 yılında 24.1 sayı, 15.0 ribaund ve 4.1 asist ortalamasıyla oynamıştır ve o yıl 55 sayılık bir maçında Joe Fulks 63, George Mikan da 61 sayıyla oynayarak üç kişinin çıkardığı en büyük sayı rekorunu kırmışlardır. Yıl içinde En İyi Çaylak ödülünü alan Elgin Baylor, Lakers ile birlikte NBA Finali'ne kalmıştır. 

Bundan sonraki 3 yılda sırayla; 34.8, 38.3 ve 34.0 sayı ortalamasıyla oynamıştır. 1960 senesinde bir maçta 71 sayıya imza atmıştır. Bu senede ki en fazla sayıya da imza atmış olur bu sonuçla. Finaller'de de 61 sayı atarak NBA Play-Off tarihinin en yüksek final sayısına ulaşmıştır. Bundan sonraki birkaç yılda sakatlıklarla boğuşmuştur. Kariyerinin son senesi olan 1971-72 senesinde ise şampiyonluğuna ulaşmıştır. 1975-79 yılları arası ise New Orleans'ta koçluk görevine soyunmuştur.

Başarıları

NBA Yılın Çaylağı (1959).
10 kere NBA'in en iyi 5 (1959-65, 67-69).
8 kere All-Star (1959-65, 1967-70).
1 kere NBA All-Star MVP'si (1959).
NBA Finalleri'ndeki en yüksek skor (61) 24 Nisan, rakip Boston Celtics.
71 sayı (Tarihdeki en yüksek 8. skor) rakip New York Knicks (Kasım 15, 1960).
846 maçta 23,149 sayı (Maç başına 27.4) ve 3 defa 30 sayı ortalamasını geçti (1961-63).
NBA'in 3 defa skor liderliği.
All-Star maçları tarihinde 19.8 sayı ortalamasıyla tarihte 5.sırada.
NBA Finalleri'nde 44 maçta 26.4 sayı ortalamasıyla tüm zamanlarda 6.sırada.
NBA Play-Off tarihinde 134 maçta 27.0 sayı ortalamasıyla 7.sırada.
NBA'in 35. yıldönümünün takımında (1980).
NBA'in 50. yıldönümünün takımında (1996).
NBA Yılın Yöneticisi (2006).
Sezon kariyerinde 80 defa 40 sayıyı geçme başarısı (Tüm zamanlarda Wilt Chamberlain, Michael Jordan ve Kobe Bryant'ın arkasında 4.sırada).


Clyde Drexler


Clyde Austin Drexler 1962 New Orleans'ta dünyaya geldi.Tüm zamanların en iyi SG oyuncularından biridir."The Glide" lakabını taşımaktadır.Drexler 1983 Draft'ında Portland Trail Blazers tarafından 14.sırada seçildi.Drexler'da Nba'in en iyi 50 oyuncusu arasında yer alır.Ama Jordan'lı dönemlerde hep arka planda kalmıştır.

Drexler bir uzatma periyotunda 13 sayı atarak tarihte bu rekor ona aitti.Fakat Earl Boykins 15 sayı atarak bu rekoru kendine geçirdi.15yıllık Nba kariyerinde 10 kez All-Star olan Drexler bir kez de Şampiyonluk sevinci yaşamıştır.

12 yıl Portland ve 3 yıl da Houston'da oynayan efsane oyuncu Rocets ile 1995'te şampiyon oldu.Ayrıca bir maçta 25 sayı,10 ribaund,10 top çalma ve 9asist ile quartble-double'ın kıyısından döndü.22 numarayla tarihteki yerini Portland ve Houston'un sahalarında herkese gösterdi.Ve 1998'de basketbola veda etti.

Dominique Wilkins


10 yili askin bir süre boyunca NBA'in en nefes kesen oyuncularinin basinda gelmisti Dominique Wilkins.Georgia'daki kolej günlerinden itibaren yaptigi inanailmaz smaçlar ve hava harekatlariyla ''Human Highlighted Film'' lakabini kazanan 2.03 m'lik forvet,güç,estetik ve atletizmi birlestirerek ligin belki de seyri en keyifli oyuncusu olmustu.Ama sakin bu dediklerimden Wilkins'in tek yönlü bir oyuncu oldugunu düsünmeyin.

Wilkins arka arkaya 9 kez All-Star seçilen,1999'da kariyerini noktaladiginda attigi toplam 26,668 sayiyla NBA tarihinin en çok sayi atan 6. oyuncusu unvanina sahip (su anda 9. sirada) çok yönlü bir oyuncuydu.Tek sanssizligi ise sanirim Michael Jordan ile ayni dönemde oynamis olmasiydi.Çünkü Wilkins özellikle 1984-92 yillari arasinda kisisel performans olarak -Cleyde Drexler ile birlikte- Jordan'a en çok yaklasabilen oyuncuydu.

Hava subayi olan babasinin meslegi yüzünden çocuklugu boyunca bir çok yer gezen ve Fransa'nin baskenti Paris'te dünyaya gelen Jacques Dominique Wilkins, Georgia Üniversitesi'nde 21.6 sayiyla oynadigi 3 sezondan sonra 1982 draftinda 3. sirada Utah Jazz tarafindan draft edildi.Ancak Wilkins Jazz'de oynamayi reddetti ve sözlesme imzalamaya yanasmadi.Dominique'in bu ''inadim inat'' tavrina Utah yöneticileri daha fazla dayanamadi ve 1982-83 sezonu öncesi Wilkins'i nakit para,John Drew ve bir dönem Türkiye'de de forma giyen Freeman Williams karsiliginda Atlanta Hawks'a takas etti.Çaylak sezonunda 17.5 sayi ortalamasi tutturarak NBA kariyerine basarili bir baslangiç yapan Wilkins 2. sezonunda ise 21.6 sayi ile oynadi.Bu, Wilkins'in arka arkaya 20 sayi ve üzerinde ortalama ile oynayacagi 11 sezonun ilkiydi.


1985 yilinda kazanacagi iki smaç sampiyonlugundan ilkini (digeri 1990 yilinda) finalde çaylak Michael Jordan'i yenerek kazanan Wilkins 1985-86 sezonunda 30.3 sayi ortalamasiyla kariyerinin ilk ve tek sayi kralligini kazanirken ayni sezon ilk defa All-Star seçildi.

1980'li yillarda Hawks'in ligde gösterdigi basarili performansta en büyük pay sahibi olan Wilkins Hawks'a 1985-86'dan 1988-89 sezonuna kadar arka arkaya dört sezon 50 maçtan fazla kazandiridi.Bu süreçte Wilkins 29.1 sayi ortalamasiyla oynarken iki kez 30 sayi barajini da asmisti.

1990'li yillarin basinda Atlanta Hawks 50 gaibiyetlik sezonlardan %50 galibiyet oraniyla ligi bitiren bir takima dönüsürken Wilkins ise skorerden ziyade oyunun her yönüne katki saglayan bir oyuncu haline gelmisti.1990-91 sezonunda asil tendonunun kopmasi yüzünden sezonu kapatmasi Wilkins için büyük bir talihsizlikti.

32 yasina gelmisti ve yasadigi bu sakatlik yüzünden kariyeri bitebilirdi.Ama o iyilesti ve bir sonraki sezon 29.9 sayi ortalamasiyla Michael Jordan'in ardindan sayi kralliginda 2. sirayi elde etti.1993-94 sezonunda ise Hawks yönetimi taraftarlarini soke eden bir gelismeyle takimdaki 12. yilini geçiren Dominique'i Danny Manning karsiliginda L.A. Clippers'a takas etti.Sezon sonunda free-agent statüsü kazanan Wilkins 1994-95 sezonu için Celtics ile el sikisti.35 yasina gelmesine ragmen hala skor yetenegini koruyan Wilkins 17.8 sayi ortalamasiyla Celtics'in sayi krali olmayi basardi.1995-96 sezonu öncesinde takimdaki rolünden memnun olamayan Dominique Wilkins sürpriz bir karar alarak Avrupa'ya,Yunan Panathinaikos takimina transfer oldu.20.9 sayi ortalamsi tutturan Wilkins'in liderliginde yesil yoncalar 1996 yilinda atletik forvetin dogum yeri olan Paris'te düzenlenen Final-Four'da Avrupa sampiyonlugu'nu kazanirken Wilkins'de MVP ödülünü kazaniyordu.

1996-97 sezonu öncesinde NBA'e bu kez Spurs formasiyla dönen Wilkins, David Robinson'in sakatligi nedeniyle oynayamadigi sezonda Spurs'ün sayi yükünü sirtliyor ve 18.2 sayi,6.4 ribaund ile oynuyordu.Spurs,Wilkins'e ragmen ligin en kötü derecesini yapiyordu.Ancak bu kötü derece onlara 1997 draftinda Tim Duncan'i kazandiracakti.


Dominique ise 1997-98 sezonunu bir kez daha Avrupa'da geçiriyor ve italyan Teamsystem Bologna formasi giyiyordu.Son bir sezon için geri dönen Wilkins Orlando Magic'te kardesi Gerald ile birlikte forma giyip 27 maçta 5.0 sayi 2.6 ribaund ile oynadiktan sonra 39 yasinda basarilarla dolu NBA kariyerini noktaladi.


Hakeem Olujawon


Hakeem (Akeem) Abdul Olajuwon (d. 21 Ocak1963, Lagos, Nijerya) Houston Rockets'ın eski basketbolcusu. Nijerya doğumlu basketbolcu NBA kariyerine 1984 yılında Michael Jordan, Charles Barkley, John Stockton gibi basketbolcuların arasından sıyrılıp ilk sırada Houston Rockets tarafından draft edilerek başlamıştır. Uzun yıllar (1984-2001) Houston'da devam ettikten sonra kariyerine Toronto Raptors 'ta son vermiştir.



Hayatı 

Nijerya Lagos'ta doğup büyüyen efsanevi pivot, spor hayatına futbol kalecisi ve hentbolcu olarak başlamış, 15 yaşına kadar da basketbol topunu eline almamıştır. Guy Lewis sayesinde Houston'a göç eden Akeem, burada University of Houston'da kolej liginde oynamaya başlar. 1983 yılında NCAA de yılın oyuncusu ödülünü aldıktan sonra NBA takımlarının dikkatini çekmeye başladı. O yılki NBA draftında takım arkadaşı Clyde Drexler'ın NBA e gitmesiyle takımda tek yıldız olarak kalır. Akeem'i yıl sonunda Houston Rockets 'ın draft etmesiyle beraber o, artık Houston halkı için bir kahraman olma yolunda hızla ilerlemeye başlamıştır.
Ralph Sampson ile beraber ikiz kuleleri oluşturan Akeem bundan sonra "Hakeem the Dream" ismiyle beraber anılmaya başlar. 1986 da finallerde şampiyonluğu kaybeden Houston'da Hakeem devri başlamıştır. 1990 yılında Bucks'a karşı Quadruple-double yaparak NBA tarihinde bu başarıyı gösteren 3. oyuncu oldu ve ismini tarihe yazdırdı.
1993-94 ve 1994-95 sezonları Olajuwan'ın en parlak sezonlarıdır. 1994 te şampiyonluk yüzüğünü takan oyuncu aynı zamanda gerek 'Patrick Ewing'e karşı yaptığı savunma ile gerekse hücuma katkısıyla 1994 NBA Finalleri En Değerli Oyuncusu seçilmiştir. Aynı zamanda NBA Yılın Savunmacısı ve Normal Sezon En Değerli Oyunucusu seçilmiştir. 1995 yılında da şampiyonluğu kazanarak bir yüzüğü daha hak eder.
2001 yılında Toronto Raptors'a geçerek Houston'dan ayrılan Hakeem, burada kariyerine son noktayı koymuştur.
NBA tarihinin en iyi 50 oyuncusu arasında yer alan basketbolcunun en önemli 5 pivottan bir tanesi de olduğu da aşikardır.



Ödülleri ve Başarıları 
2 defa NBA Şampiyonluğu (1994, '95) 
2 defa NBA Finalleri MVP (1994, '95) 
1 defa NBA MVP (1994) 
2 defa Yılın Savunmacısı (1993, '94) 
6 defa NBA İlk Beş (1987, '88, '89, '93, '94, '97) 
3 defa NBA İkinci Beş ('86, '90, '96) 
3 defa NBA Üçüncü Beş (1991, '95, '99) 
5 defa Savunma Takımı ('87, '88, '90, '93, '94) 
12 defa All-Star 
Olimpiyat Altın Madalyası

Pete Maravich


O, basketbol kariyeri boyunca kaybedenler sinifinda yer almis bir efsane. O, parmaklarini sampiyonluk yüzükleriyle donatamamis bir point guard. O, bireysel basarilarin ötesine gidememis bir Hall of Fame. O, aramizdan ayrilmasinin üzerinden çok zaman geçmis olsa da hala kendinden bahsettirebilen bir kisi. Ve o, basketbol tarihinin en gösterisli sovmeni. O; Pete Pistol Maravich...

PISTOL PETE 

NBA tarihine yön vermek... 

Hemen herkes; Julius Dr. J. Erving'in, Michael Jordan'in NBA liginin gidisatini degistirdigini, bu ligi oldugundan çok farkli noktalara tasidigini kabul eder. Ancak Pistol Pete'in de zamaninda birçok tabuyu yiktigini da kabul etmek gerekir. Pistol Pete; o zamanlar siradan, gösterissiz, uzun oyuncularin hâkim oldugu, ribaund ve savunmanin ön plana çiktigi bir lig olan NBA'de devrim yaratmis oyuncularin basinda yer alir. Gösterisli ve sov agirlikli oyun tarzinin yaninda dis görüntüsüyle de zamaninda kendinden sikça bahsettiren Pete, birçok günümüz yildizina da örnek olmustur. Ki Bob Cousy'den sonra oyunu gösterise döken ilk oyuncu oldugu düsünülür... 

ÇOCUKLUK YILLARI 

Hayatini basketbol topuna adayan bir çocuk... 

Pete Maravich'in çocuklugu da; tipki birçok NBA oyuncusunun oldugu gibi zor sartlarda geçti. Hayatinin çok erken vakitlerinde kendini; kavga, çatisma ve yasa disi islerin had safhada oldugu bir bölgede buldu. 

Ayni zamanlarda, bu kötü durumdan kurtulabilmenin yolunun basketbolden geçtiginin farkina varmisti. Hayat felsefesinin ana temasi basketboldü. Yeteneklerinin sinirli oldugunun farkindaydi. Ancak farkinda oldugu bir sey daha vardi, o da; yetenegini en üst düzeye çikarabilmenin de kendi elinde olduguydu. Ona bu konuda, basarisiz bir koçluk kariyeri olan babasi Press de oldukça yardim etmisti. Pistol'in yasi ilerlerken ilgi alanlari da zamanla azaliyor, günlerini tamamen basketbol topuyla geçiriyordu. Pete herkesten çok çalistigi takdirde zirveye ulasabilecegini biliyordu. Ve bu dogrultuda fundemantal çalismalarini çok disiplinli bir biçimde yapmaya karar verdi. Zaman geçtikçe de kendini gelistirebildigi fark edilebiliyordu. Pete hedefini genç yaslarda belirlemenin meyvelerini hayatinin ilerleyen zamanlarinda toplayacakti. 

Pistol lise takimina 8. sinifa giderken katildi. Lise yillarini üç farkli okulda geçirdi: Daniel (Clemson, S.C.) High School (1961-63), Needham Broughton (Raleigh, NC) (1963-65), Edward Military Institute (Salemberg, NC) (1965-66). Dersler onun ilgi alanina girmedigi için lise yillarinda örnek gösterilebilecek bir ögrenci degildi fakat hiç kimseye benzemeyen basketbolü oynayis sekli ile de örnek bir sporcuydu. Hatta kimilerine göre basketbole ayirdigi zamanin yarisini derslerine ayirsaydi, Dünya yeni bir bilim adami kazanmis olurdu... 

LOUSIANA STATE VE KIRILAMAYAN REKORLAR 

NCAA ligi toplam kariyerinde 44.2 ayi ortalamasi tutturan oyuncu... 

Kolejde ikinci yilini geçirirken Lousiana State University'e katilan Maravich, hala kirilamayan rekorlarin sahibi olmak için bir adim daha atmis oluyordu. inanilmaz hareketlerini de kolejdeki ilk yillarinda görücüye çikartmaya basladi. LSU yillarinda basketbol adina çok önemli düsüncelere sahip olmaya baslamisti. Kazanmak elbette ki önemliydi ama seyirciyi mutlu edebilmek, onlarin ödedigi paranin karsiligini almasini saglayabilmek öncelikli düsüncesi haline gelmisti. Ve bu dogrultuda çiktigi maçlarda kaybeden takimin taraftarlarini bile mutlu etmeye baslamisti.

Pete ayni zamanda o zamanin basketbol anlayisini da degistiriyordu. Oyunu daha sov ve gösterisli bir hale getiren Pistol, insanlarin beyinlerindeki tabulari da yikiyordu. inanilmaz performansiyla dogru orantili olarak artan söhreti onu simartmiyor aksine daha mütevazi ve ne yaptigini bilen bir insan yapiyordu. Pistol insanüstü performanslarindan sonra Ben hadiseyi yemis bitirmisim demiyor, aksine çalismalarina daha da tempo kazandiriyordu. 

LSU'de okudugu üç sezonda toplam 83 maç oynadi ve bunlarin 56'sinda 40 ve üzerinde sayi üretti. Bir maçta da 69, baska bir maçta da 64 sayi atmayi basarmisti. Toplam attigi sayi (3677) ve ortalamasi (44.2) kategorilerinde NCAA rekorlarini elinde bulunduruyor. sut denemesi (3.169), sut basarisi (1.387), serbest atis denemesi (1.152), serbest atis basarisi (893), en fazla 60 sayiyi geçme (4), en fazla 50 sayiyi geçme (2 ve en fazla 40 sayiyi geçme (56) kategorilerinde de rekor sahibi bir oyuncu. Pistol,bu kadar kisisel basarilara ragmen hiçbir zaman takimsal basariyi yakalayamadi. 69-70 sezonunda NIT sampiyonluguna yaklasmislardi aslinda. Fakat çeyrek finallerde Oklahama karsisinda mükemmel bir oyun ortaya koyan Pete sayesinde tur atlanmis ancak Pete'in bu zaferi kutlamak için gittigi gece kulübünde içkiyi fazla kaçirip ertesi gün yari finallerde yorgun olup kötü bir performans sergilemesi sebebiyle de elenmislerdi... 

NBA YILLARI 

Gösterisli oyunun kutsal adami... 

Son derece göz önünde geçen kolej macerasindan sonra sira kapagi profesyonel lige atmaya gelmisti. Birçok takim Pete'ye talip oldu. Çünkü Pete demek seyirci demek, seyirci demek de para demekti. Bu yüzden dolarlari Maravich'e saçmakta kimse bir sakinca görmüyordu. Pistol ilk profesyonel anlasmasini Atlanta Hawks ile yapti. Tahmin edilebilecegi üzere de bu anlasma o zamana kadar ki en büyük anlasmaydi. Ve bir sürü insan sirf Maravich'i seyredebilmek için salonlara kostu. Pete'in gittigi deplasmanlarda seyirci rekorlari kiriliyor, Hawks salonunu hiçbir zaman olmadigi kadar kalabaliklastirabiliyordu. Çaylak sezonunda All-Rookie Team'e seçilen Maravich Hawks formasi altinda üç kez playofflara kalsa da daha ileriye gidememisti. Maravich Atlanta'da geçirdigi dört sezonda 302 maçta sahada yer aldi; 7325 sayi atip, 24.2 sayi ve 5.5 asist ortalamasi tutturdu. 

Maravich oyun tarzinin yani sira dis görüntüsüyle de dönemin oyuncularindan ayirt edilebiliyordu. Zaman zaman renk degistiren saçlari, o kosarken havada uçustugunda basketbol oyunu farklilasiyor ve uzunlarin hâkim oldugu sikici oyun tarzindan kurtuluyordu. Uzun konçlu çoraplari ve günlük hayatta giydigi giysiler de birçok gence ilham kaynagi oluyordu. 

1974-75 sezonundan önce New Orleans Jazz'e geçen Maravich, Atlanta'da dört sezonda yasayamadigi basari sevincini burada yasamak istiyordu. Aslinda takimsal basari disinda birçok seyi Jazz'in baskentinde yasayacakti.1976-77 sezonunda sayi krali (31,1) oldu, yine ayni yil All-Nba First Team'e seçildi, bes kez All-Star maçina davet edildi, bir New York maçinda 68 sayi atti. Fakat hiçbir zaman kariyerinin geri kalaninda oldugu gibi sampiyonluk ve ya ona yakin bir sey yasayamadi. Ama o her zaman seyircileri eglendirdi, takimlarinin biletlerini sattirdi. Basketbolu hiç olmadigi noktalara tasidi. Bugün Jason Williams ve ya Rafer Alston'in maç içinde korkarak yaptigi bazi estetik hareketleri Pete her maçta onlarca defa hiç korkmadan yapti. Ve her hareketinde, her pasinda, her sayisinda ayri bir yaraticilik vardi. Ve o tüm sovlarini kusursuz bir biçimde yapti. Ta ki 1977-78 sezonunun ortasinda ki bir Sixers maçina kadar. O maçta bir fast break sirasinda takim arkadasina bir pas yollamak için havaya siçradi ve yere düstügünde bir seyler degismisti. Pete sakatlandi ve bir daha hiçbir zaman eski formuna kavusamadi. Sakatlanana kadar Jazz formasi giydigi 264 maçta 26,2 sayi ortalamasi tutturdu. Takip eden 78-79 sezonunda sadece 49 maçta görev alabildi ve 22,6 sayi averaji yakaladi. Tabii bu rakam iyi gözükse de Pistol'un oyununda eskisinden eser yoktu. 

Jazz formasiyla basladigi son NBA sezonunda (1979-80) Boston Celtics'e takas oldu. Celtics'e gidis sebebi ise kariyerinde eksik olan yüzügü kazanma ihtimaliydi. Fakat Pistol yeni kurulmus Boston'da umdugundan daha az süre aldi ve aldigi bu az sürelere ragmen 13,7 sayi ortalamasi tutturmayi basardi. Ne var ki Boston, playoflarda Philadelphia'ya elenmekten kurtulamadi. Pete çok önemli bir karar asamasina gelmisti. Boston'in kendine sampiyonluk yüzügü kazandirabilecek bir takim oldugunun farkindaydi ancak süre alma ihtimali de çok azdi.

Ve Pistol kararini verdi: Bir sampiyonluk yüzügü ugruna tüm kariyerini lekeleyemezdi ve Boston'in sampiyonlugunu benchten degil evden izlemeyi tercih etti. Kariyer ortalamalari da su sekilde olustu:658 maç, 15.984 toplam sayi, 24.2 sayi, 5.2 asist ve 4.2 ribaund. 

Pistol hayattaki tek arkadasiyla yollarini ayirmisti ve bir çikmazin içerisindeydi. Babasi kanserle verdigi savastan galip çikamayip hayata gözlerini yummustu. Annesi de kendini alkole verip intihara basvurmustu. Pete ne yapacagini bilmiyor ve önüne gelen her seyden yardim almaya çalisiyor, karsisina çikan tüm olgular ile mutlu olmaya çalisiyordu. Ve para, san söhret gibi olgularla bulamadigi mutlulugu baska alanlarda aramayi denedi. Hayati yavas yavas rayina oturmaya basladi ve hayatinda hiç olmadigi kadar mutluydu. Egitim seminerlerine katildi, gençlere basketbolün temel ilkelerini ögretmek için kasetler doldurttu. 

O artik bir efsaneydi. Oyunu basketbola yeni baslayan gençlere ögretiliyor, gençler onun hücumdaki kurnaz oyun tarzini örnek aliyordu. Basketbolu tasidigi nokta yüzünden herkes ona saygi gösteriyordu. Utah Jazz Ekim 1985'te 7 Maravich formasini emekliye ayiriyordu. Daha sonra, 1986 yilinda, 39 yasindayken Naismith Memorial Basketball Hall of Fame'e seçildi. Ayrica Hall of Fame'e seçilen en genç oyunculardan biri oldu. 

Ama Pistol Pete efsanesi, 5 Ocak 1988 sabahinda, California'da bir basketbol maçi sirasinda son buluyordu. O belki Benim dogdugum zaman, basketbol topunu elime aldigim ilk andir. derken elinde basketbol topu varken ölecegini hissetmis olabilir. Çünkü esi Jackie'nin dedigine göre hayattaki tek amaci basketbol oynarken ölmektir. 

Onun oyununu Jason Williams'in gösterisli paslarinda, Tim Duncan'in isine verdigi ciddiyette, Ray Allen'in sutlarinda, Rafer Alston'in akil almaz turnikelerinde ve Allen Iverson'in sayi yapma arzusunda görebiliyoruz. Ve anliyoruz ki o ölmedi; bu oyuncularla bize hala kendini gösteriyor.


Bill Russell


William Felton Russell (Bill Russell), (d. 12 Şubat 1934, Louisiana) NBA'in efsanevi pivot oyuncularındandır. Boston Celtics'in 13 sezonda kazandığı 11 şampiyonlukta önemli role sahip basketbolcudur. NBA'de oynadığı dönemlerde büyük pivot Wilt Chamberlain'le karşılaştırılmıştır. Her ne kadar bireysel anlamda ona karşı zayıf kalsada elde ettiği şampiyonluklar sayesinde onu geçmiştir.

2.08 m. uzunluğunda olan ve pivot pozisyonunda oynayan Bill Russell 1955 ve 1956 yıllarında San Francisco Üniversitesi ile NCAA şampiyonluğu kazanmıştır. Bu dönemde 55 maç üst üste kazanarak inanması güç bir performans göstermişlerdir.

1956 Melbourne Olimpiyatları'na ABD Basketbol Takımı'nın kaptanı olarak çıkmış ve altın madalayayı takımına kazandıran en önemli oyunculardan biri olmuştur.

1956 yılında Boston Celtics'le NBA kariyerine başlamıştır. 1969'a kadar oynadığı NBA'de 1958 ve 1967 yılları hariç tüm sezonlarda şampiyonluk yaşamıştır. Koçu Red Auerbach yönetiminde bu başarılar ulaşırken ABD'nin bu denli önemli bir ligde bu kadar önemli rol alan ve başarılı olan ilk Afroamerikalı oyuncu olmuştur.

1966 ile 1969 yılları arasında aynı zamanda antrenörlük yaptığı Celtics'le iki şampiyonluk kazanmıştır. Antrenörlük kariyerine 1973-1977 arası Seattle SuperSonics'de, 1987-1988 yıllarında ise Sacramento Kings'te devam etmiştir.

Bill Russell halen NBA'in en çok yüzük kazanan oyuncusu konumundadır.


Julius Erving


Julius Erving 


Julius Winfield Erving II (d. 22 Şubat 1950, Roosevelt New York), Dr. J, lakabıyla da bilinen, eski Amerikan basketbol oyuncusu, aynı zamanda basketbola çember üzerinden oynamayı ve sıçramayı esas alan modern bir stili kazandıran efsanevi bir oyuncudur.

Erving şu anda amatör lig haline gelmiş olan ABA'yı NBA'in önüne geçirmek için büyük çaba harcamıştır. Takımını sırtlayan bazı yıldız oyuncular "takımın belkemiği" olmuşlardır, ancak Dr. J genelde "ligin belkemiği" olarak bilinir. Julius Erving, ABA'deki çoğu takımın NBA'e geçtiği sezonda 1976 sezonunun sonunda ABA'nın elindeki en büyük kozdu.

Erving üç defa şampiyonluk kazanmış, dört defa MVP seçilmiş, ikisi ABA'daki Virginia Squires ve New York Nets takımları ve biri de NBA'deki Philadelphia 76ers ile olmak üzere üç kez sayı kralı olmuştur. Profesyonel basketbol tarihinde en çok sayı atan beşinci oyuncudur, toplamda 30,026 sayıyı hanesine yazdırmıştır (NBA ve ABA birlikte).

Erving 1993 yılında NBA'in 50. Yıldönümü Tüm Zamanlar Takımı'na seçilmiş ve aynı yıl içinde Hall of Fame'e girmiştir. 2004 yılında, ismi Nassau County Sports Hall of Fame'e de girmiştir. Birçok kişi onu şimdiye kadar gelmiş geçmiş en muhteşem basketbolculardan biri ve Vince Carter, Michael Jordan, ve Dominique Wilkins ile birlikte dört en iyi smaç vuran oyuncudan biri olarak değerlendirir. Kendine münhasır smacı ise "Tomahawk" idi.


Larry Bird


Larry Bird (d. 7 Aralık 1956) ABD'li basketbolcu. Indiana State Üniversitesi’nde okudu. Okulun NCAA’de final oynamasında en büyük rolü oynadı. Boston Celtics formasıyla profesyonel olduğu 1979’dan bugüne kadar 3 kez NBA Şampiyonluğu kazandı, defalarca final oynadı, 2 kez de NBA’in finallerinin en değerli oyuncusu seçildi. 3 kez de NBA normal sezon MVP'si oldu.

2,06 m boyu ve oldukça ağır görünümüne rağmen hırsı ve mükemmel şut yüzdesi ile tanındı. Beyaz tenli olan Bird basketbolu bıraktıktan sonra değişik takımlarda antrenörlük yaptı. Antrenörlük yaptığı Indiana Pacers takımında 1 kere de yılın koçu ödülünü almıştır. Günümüzde Indiana Pacers'ta Basketbol Operasyonlarından Sorumlu Başkanlık görevini üstlenmektedir. Ayrıca Gelmiş geçmiş en iyi sutörlerden biri olarakta kabul edilir


Magic Johnson


Earvin Magic Johnson

Efsanelere değer veren, saygı, gösteren, onlar olmasaydı NBA in ne anlamı kalırdı diyenler bu hafta ilk bölümde ki Michael Jordan gibi NBA in gelişme hatta daha iyi bir şekilde var olma sebeplerinden biri olan bir oyuncuyudan bahsedeceğiz.

Magic tamamını Los Angeles Lakers takımı ile geçirdiği 13 yıllık büyülü kariyerinde bir sürü başarı elde etti. Takımı ile 5 NBA şampiyonluğu yaşayıp.3’er Normal sezon ve Play-off MVP si seçildi. Ayrıca 12 kez All-Star
9 kez de All-NBA karmalarına seçildi.


Oscar Robertson’dan sonra Triple-Double kelimesini literatürlere en çok yazdıran komple bir basketbolcuydu. Ayrıca tüm bunları yaparken basketbola olan çocuksu sevgisini kaybetmiyordu.

Eğer Magic’in insanları şaşkına çeviren en önemli yönü neydi diye sorarsanız.Şüphesiz verilecek tek ve net cevap pasları olacaktır.
Hayranlarını bu güzel zevkle baş başa bırakırken, rakiplerini şaşkına çeviren kendi buluşu olan ‘’ no look’’ pasları, adrese teslim yarı sahadan attığı aleyy-hoop pasları onun basketbol zekâ ve yeteneğinin en güzel ürünleri olmuştur.

Rakipleri onun şut atmasını beklerken pas atar, atarken pas atmasını beklerken zekâsıyla bunun tam tersini yapardı. Eski takım arkadaşı Michael Cooper;‘’Pas
Attığında topun ve kendini hangi yöne gittiğini çıkaramadığım, birçok zaman olmuştur. Sonra bir bakardım bizim takımdan biri o çılgın paslardan birini yaklayıp sayıya çevirmiş. Geri savunmaya dönerken bu sefer gerçekten top birinin içinden geçmiş olmalı diye düşünürdüm.’’demiş.

Magic in akıl almaz pas yeteneği için. 14 Ağustos Lansing Michigan da doğan ve burada büyüyen Magic; Johnson’un tam 9 kardeşi vardı. Babası Earvin Johnson Sr. General Motors’un fabrikasında çalışırken, annesi de bir okulda hizmetli olarak görev yapıyordu.
Genç Earvin arkadaşlarıyla sokak köşelerinde şarkılar söyleyerek(o dönemki çoğu zenci gibi) ve basketbol oynayarak zamanını geçiriyordu.
Çoğu zaman saat 7.30 da basketbol sahasında oluyordu. Komşuları ona Junior Veya June Bug diyorlardı. Magic o günleri şöyle hatırlıyor;’’Sabahları erkenden sahaya koşar, bütün gün alıştırma yapardım. Alışverişe topumla sağ elimde dripling yaparak giderdim. Dönerken de sol elimle devam ederdim. Geceleri bile topumla uyurdum.’’

Johnson ilk defa Everett Lisesinde basketbol yıldızı olduğu dönemde ‘’MAGİC’’ lakabını alarak, öyle çağırıldı.

Johnson’a hayatı boyunca isminin önüne geçeceği bu ismi lisede ki bir maçta yaptığı 36 sayı 16 ribaunt 16 asist yaptığı bir maçtan sonra alır. Hatta johnsonın aşırı Hıristiyan olan annesi bu lakabı günahkar bulmuş ve tüm bu yıllar boyu pek istememiştir.

Johnson lise son sınıftayken Everett’i 27-1 lik galibiyet yüzdesi ile eyalet şampiyonluğuna taşır. Bunu yaparken ‘’magic’’ oluşunun hakkını vermiştir ve 28.8 sayı 16.8 rib ortalamaları yakalamıştır.Liseden sonra Johnson ailesine yakın bir yerde eğitim görmek istedi.Bu sebeple Doğu Lansing deki Michigan State Üniversitesine kaydoldu.
İlk sezonunda 17 sayı 7.9 ribaunt 7 asist ortalamaları yakaladı.Ve 25-5 lik galibiyet oranıyla ‘’Big Ten’’ konferansında şampiyonluğa taşıdı.

2. sezonunda All-American seçilen Johnson liderliğiindeki Michigan State bu kez 1979 yılında, belkide kolej basketbolu tarihinin en unutulmaz maçına Larry Bird li
İndiana State i 75-64 lük bir skorla mağlup etmişti.İlk kez şampiyon olan Michigan state bunu öncelikle bir büyüye borçluydular o büyü Magic Johnsondu

Ayrıca Larry-Magic rekabetini tohumları sağlam olarak atılmıstı.

Üniversitede her başarıyı elde ettikten sonra son 2 yılı pas geçmeyi tercih edip 1979 draftına girdi.Ancak 3 yıl önce Utah’ın Gail Goodrich karşılığında Lakers’a
Verilen 1. tur seçme hakkı onlara büyülü bir fırsat vermişti ve seçilen kişi Earvin’’Magic’’ Johnson dı.

79-80 sezonunu başlarken, Lakers’da bir çok değişim gözlenmekteydi.Takımın yeni bir koçu,yeni bir sahibi ve 7 adet yeni oyuncusu vardı.Takımın yeni sahibi

Dr.Jerry Buss ilk icrahatı takımın başına coach Jeff McKinney’i getirmek olmuştu,ancak büyük bir aksilik sonucu sezonun başında iken daha 14. maçında iken McKinney bir bisiklet kazasında ciddi yaralanmış ve ayrılmak sonunda kalmıştı.Ve o zamanlar hızlı oyun denilen işin mucidi olan Paul Westhead getirilmişti.

Johnson’un ilk NBA maçını seyreden kişiler onun kariyeri boyunca göstereceği çoşku ve katacağı heyecağana o gün ilk kez şahit olmuşlardı.Clippers’ı yenmişlerdi ve Magic NBA şampiyonluğu kazanmış gibiydi.Herkesin boynuna atlıyor,ortada zıplıyordu.
Kaptan Kareem Abdul Jabbar döndü ve ‘’Evlat sakin ol, daha 81 maçımız var ve emin ol play-offlar buna dahil değil’’ dedi.

O sezon yılın çaylağı ödülü Larry Bird’e giderken Lakers NBA şampiyonluğunu kazanıyordu.Lakers 60-22 lik galibiyet oranıyla ligdeki en iyi 2. dereceyi elde etmişti.

Magic oynadığı 77 maç sonucunda rookie yılında 18 sayı 7.7 rib 7.3ast ortalamarı elde etti.Ayrıca Elvi n Hayes ten sonra çaylak ilk 5 başlayan tek oyuncu olmuştu.

1980 finallerinde 76’ers’a karşı Johnson, şampiyonluğu getiren ve Philadelphia’nın sahasında oynanan 6. maçta NBA tarihini en muhtesem ve büyülü performanslarından birini sergilemişti.
5. maçta 40 sayı atan kaptan Kareem, ayağını burkmuştu ve Lakers ondan mahrum kalıyordu.
20 yaşında ki Johnson 6. maçta sakat Jabbar’ın yerine pivot meyki oynayarak hemde layıkı ile yaparak, 42 sayı 15 rib 7 ast 3tç gibi bir maç çıkarır ve takımını galibiyete ve şampiyonluğa taşır.Bir ilke de imza atmış olur İlk defa bir çaylak Play-off MVP’si olmuştu.Ve Koçu onun için’’ Biz onu film yıldızı sanarken o gerçek bir ağır işci çıktı’’ der.

Sonraki sezon Johnson içinde Lakers içinde hayalkırıklığı olmuştur.
Çünkü magic 45 maç kaçırmıştır.

81-82 de toparlanıp da gelen lakers ve Johnson, şampiyonluğu ve play-off MVP liklerini alır.Fakat bu sezon magic için çalkantılıydı, Lakers’dan az daha ayrıllıyordu.Wethead yeni bir hücum stratejisi bulmuştu ve magic bunda rolünün azalacağını düşünmüştü bu sistemi ve westhead’i istemiyordu.Sonunda Westhead gönderilmişti Magic galip gelmişti.

Yerine yardımcısı olan Pat Riley gelmişti.

Riley’li ilk maçta Lakers taraftarı kendilerine 2 şampiyonluk kazandıran koçlarına üzülmüş ve Magice kızmışlardı.MAgic sahada yuhalanıyordu.
Bu tepki all-star da etkisini gösterdi ve sakatlandığı yıl hariç ilk defa ilk beşliği kaçırmıştı.Johnson hep sustu ama Play-offlarda değil ...

Westhead üzerinden 2 yıl geçmişti ve sezon Magic için iyi fakat Lakers için acıydı.magic asist krallıklarını kimseye bırakmadı.Ancak NBA finalinde Worthy,McAdoo,Norm Dixondan yoksun Lakers 76’ers’a 4*0 süprülüyordu.
84 NBA finalinde de MAgic’in yaptığı hatalar ona Tragic Johnson lakabını getiriyordu.Magic’in rakamları iyidi ama takıma faydası olmuyordu...

Ama o magicliğini gösterdi ve bundan sonraki 4 yıl asist rekorları 3 şampiyonluk yükseltiği sayı yüzdeve ortalamaları onu geri getirdi ve Lakers’ıda tabii.
86-87 de uzun dönem kaptan Jabbar’dan yoksundular,Magic bir çok profosyonel scout’un yapamaz dediği şeyi yaptı.

Skor üretti.Önce houston’a 38 hemen arkasına Sacramento’ya 46 kaydetti arık daha da bir büyülü olmuştu.
Elde ettiği 23.9 sayı averajı en yüksek ortalaması olarak tarihe geçti.
O sezon Magic için bir ilk daha olur,

Normal sezon MVP ödülünü 8 yıllık kariyerinde ilk defa alır.Fakat rakibi Bird’in hazırda 3 tane vaardı.Johnson bu ödülü gerçekten istiyordu ve Los Angeles Time a ödülü almadan 1-2 gün önce ‘’o(bird) 3-0 önde bu beni rahatsız ediyor.’’der

(Magic daha sonra açığı kapatıp arayı 3-3 yapacaktı zaten)
Johnson 87 yılında Boston’ı Finallerde 4-2 geçerek, 3. kez play-off MVP liği almıştır.Ayrıca bu yıl 40 ındaki Jabbarın arık kaptanlığı ve Liderliği MAgic’e teslim ettiği yıldır.
Jabbar bunu yanında ona sky hook’unu da bırakmıstır ve MAgic kendi yorumunu dakatarak bu atışla çok canlar yakmıştır.

1988 yılında Detroit’i zar zor4-3 mağlup edip NBA şampiyonu olurlar zaten Bad Boys yüzünden bir sonraki şampiyonluk için 12 yıl beklemek zorunda kalacaklardı.
88-89 da Kaptan Jabbar 42 yaşındaydı ve artık son sezonuydu.Detroit’i bir kez daha yenip onu öyle uğurlamak istediler fakat olmadı.Bad Boys ismine yakısır bir kötü son yazmıştı.4-0 felaket olmustu bu...

90 yılında da Finale çıkamadan Phoenix ‘e boyun eğdiler.


91-92 den önce 7 Kasım’da tüm dünyayı bu sefer kara bir ‘’büyü’’ sarmıştı MAgic daha 32-33 yaşındaydı ve Aidsti.Çocuklukdan beri bırakmadığı topu bırakmak zorundaydı artık....
Fakat Magic hep büyülü anları sevenlerine yaşatmıştı.Artık taraftarın sırasıydı ve 92 All-Star maçında oylarla ilk 5 çıkar.5 aydır hastane ev arası temposunda basketi almamış ve ilaç alımındadır.

92 yılında barcelona olimpiyatlarında ezici ve büyüleyici bir takımla beraber olimpiyat altın madalyasını almıştır.

93-94 de 16 maç koçluk yapar ama MAgic bu işin adamı değildi oda Lakers ın bir parçası olma adına Lakers hissedarlarından oldu.
Ama gene de basket aşkını bastıramaz ve 32 maç 95-96 sezonunda oynar eski halinden bir eser yoktu şimdi belki am o gene magicti ve onu saha da bir no look atarken görmek bile Lakers için yetiyordu.115 kg bile olsa ve 4.5 yıl topla buluşmamış olsada.
Ve son kez bırakır basketbolu.
Johnson NBA de oynadığı 13 sezon boyunca

17.707 sayı (19.5) 6559(7.2rib) 10.141ast(11.2) Ayrıca all-star tarihinin bir maçta(22) ve toplamda en çok asist yapan oyuncusu olmustur(127) ve en çok 3 sayı atan(10)

96-97 de NBA tarihini gelmiş eçmiş eniyi ve başarılı 50 oyuncusu sahne alırken ordaydı.Ve Ezeli rakibi ve dostu(zaten Magic tüm ezeli rakipleri ile dosttu Jordan,Isıah;LArry) Larry Bird onun için:’’Hayatımda gördüğü en iyi oyuncu olduğunu kesinlikle söyleyebilirim.O her zaman herkesin üstündeydi ve Orda kalacak’’
Başka söze ne hacet bir insan ezeli rakibini bile kendine dost edinip ondan iltifat işitiyorsa o gerçek bir ‘’EFSANE’’dir.

Michael Jordan


Michael Jeffrey Jordan (Michael Jordan) (doğum 17 Şubat 1963, Brooklyn New York) eski NBA liginin ve birçok otoriteye göre tüm zamanların en iyi basketbolclarından birisi olduğu genel kabul gormektedir. Hatta NBA sitesindeki biyografisinde tüm zamanların en iyi basketbol oyuncusu olarak gösterilmektedir


Basketboldaki ilk yılları Brooklyn'de doğan, Dolares ve James Jordan'ın oğlu olan Michael, babası ile birlikte çoçukluğunda oynadığı ve favori sporu olan beyzbol yerine abisinin ayak izlerini takip ederek basketbola gönül verdi. Lanny Lisesi'nde okuduğu yıllarda basketbol takımından kesilen ve çelimsiz olduğu söylenen Jordan, azmi ve hırsı sayesinde son sınıfta takımdaki yerini aldı ve sergilediği performansın yanı sıra muhteşem sıçrama yeteneği sayesinde Kuzey Karolina Üniversitesi'nden burs kazanarak koç Dean Smith yönetimindeki takıma katıldı.

Birçoğunun benchde dirsek çürüteceğini söylemesine rağmen NCAA'de sergilediği performansla James Worthy ve Sam Perkins gibi yıldızların arasından sıyrılarak süre almayı başardı.


Kolej başarıları ve NBA'e adım atışı Son yılında Georgetown ve ezeli rakibi olacak olan Patrick Ewing'e karşı finallerde North Carolina formasıyla sahada kendine şans bulan Michael Jordan, maçın bitimine on altı saniye kala altı metreden kaydettiği üç sayılık basket ile skoru 63-62 yaparak takımını NCAA şampiyonluğuna taşıdı. Bu son saniye basketleri ve son şutu kullanmaktaki cesareti muhteşem bir kariyerin başlama noktası olarak yavaş yavaş Jordan'ın hayatındaki yerini almaya başladı. Jordan daha sonra attığı bu basketi hayatının önemli bir dönüm noktası olarak tanımladı.

Üniversite hayatı boyunca iki kez Yılın Kolej Basketbolcusu ödülünü kazanan Jordan, son senesini tamamlamadan önce profesyonel olmaya karar verdi ve Kuzey Karolina'da düzenlediği basın toplantısında NBA'e adım atma kararını açıkladı. Bu arada Jordan'ın bir başka başarısı NBA'e imza atmadan önce seçildiği Olimpiyat Takımı ile kazandığı altın madalya oldu.


Bulls'taki ilk yılları 1984 Olimpiyatlarında kazandığı altın madalyanın ardından Chicago Bulls tarafından üçüncü sıradan draft edilen Jordan, Bulls sözleşmesinin yanı sıra, ilk olarak Nike ve diğer spor markaları ile sözleşmeler imzalamaya başladı. O yıl Houston Rockets tarafından ilk sıradan draft edilen Hakeem Olajuwan bir yıldız olmayı başardı ama ikinci sıra draft hakkını Jordan'ın yerine Sam Bowie'yi seçen Portland, yıllarca draft'ta yaptığı hatanın bedelini ödedi.

1984'te kazandığı altın madalyanın ardından NBA'deki çaylak sezonuna da fırtına gibi başlayan Jordan, ilk yılında 28,2 sayı ortalaması ile Bernard King ve Larry Bird'ün ardından üçüncü sırayı aldı, bunun yanı sıra 6,5 ribaund ve 5,9 asist ortalamasıyla da "Yılın Çaylağı” ödülünü kazandı. Yılın en iyi İkinciler Takımı'na da seçilen Jordan için en önemli başarı Bulls'un Jordan'ın da kadroya katılmasıyla 1 yıl öncesine oranla on bir maç daha fazla kazanması ve Play-off'lara kalabilmiş olması oldu. Jordan ilk Play-Off serisinde Milwaukee Bucks'a dört maç sonunda boyun eğmekten kurtulamadı.

Muhteşem sıçramaları ve smaçları, akıl dolu pasları, ve karşısındakini usandıran savunmasıyla göz doldurmaya başlayan Jordan; şutlarında da kendine yakışır yüzdeler tutturmayı kısa sürede başardı.


Yıldızlığa adım atışı Jordan ile geçen iki yılın ardından Chicago'nun en büyük sorunu arenaya gelen yolların arabalar için yetersizliği oldu. Jordan'ın kısa sürede yıldız olmasının sebebi ise her zaman alçakgönüllü ama bir o kadar da mücadeleci tavrını hem sahaya hem de dışına yansıtmayı başarmasıydı.

Kamera ile de çok iyi geçinen Jordan ve stili oynadığı reklam filmleri ve magazin dergilerinin kapaklarını süsleyerek dünyanın dört bir yanına yayılmaya kısa sürede başladı.

Nike ile yaptığı anlaşma ve ona özel üretilen spor ayakabılarıyla da bir ilk imza atan Jordan, yasak reklam yapıyor gerekçesiyle kanun değişene kadar her maçta NBA komisyonuna ceza ödemek zorunda kaldı. Ama Jordan'ın ayakkabılarından vazgeçmemesi ve Nike'ın bu cezaları seve seve ödemesi Air Jordan'ın doğmasının en büyük yardımcısı oldu.

Oyunun sevgisi adına kontratına eklettiği bir maddeyle de ilklerinden birini gerçekleştiren Jordan, sezon ortası ya da sonunda, ne zaman isterse istesin, herhangi bir yerde basketbol oynamasına izin veren maddeyle bu spora olan sevgisinin kontratlarla sınırlanmasını engelledi.

Ağzından çıkan dili, dili dışarıdayken koşuşu ve yaptığı smaçlarla da NBA'e ve basketbola yeni bir stil getirdi. Ayrıca ikinci yılından sonra Bulls formasının altına giydiği Kolej takımı Kuzey Karolina forması yüzünden uzun şortlar tercih etmesi ve kafasını kazıtması da NBA'e yeni tarzlar getirdi.

İlk yılından itibaren rakiplerinin steps yapıyor suçlamaları ile karşılaşan Jordan, her maçın ardından videodan top sürüşünü ve hareketlerini medyaya gösterdi ve rakiplerinin yakalayamadığını, kameraların yakaladığını gösterdi. Jordan'ın ilk adımı o kadar hızlıydı ki karşısında onu savunan rakibi bunu anlamakta uzun süre zorluk çekerdi. Böylece "hakemler Jordan'a veteran muamelesi yapıyor" hurafesi de tarihe gömülmüş oldu.

Alçakgönüllü tavırlarıyla her zaman örnek bir süper yıldız olan Jordan, All-Star maçı kendisine sorulduğunda "en azından bir tanesinde oyanak istiyorum" diyecek kadar mütevazi olmayı başardı. Amacına da aynı yılın sonunda ulaştı, 1985 Doğu Konferansı All-Star karmasına seçildi.. Jordan ilk All-Star maçında yirmi iki dakika görev aldı ve yedi sayı kaydetti. Yeni sezonda sol ayak kemiği kırılan Jordan altmış dört maçta forma giyemedi ve yeniden All-Star seçilmesine rağmen maçta oynayamadı.. Ama Play-off’ta Celtics'e karşı kaydettiği altmış üç sayı ile en çok manşet süsleyen NBA yıldızı olmayı başardı.


İlk şampiyonluk yılları ve rekorlar
Pippen'ın gelişi 1986-87 sezonu ise Jordan için çok daha iyi geçti. 37,1 sayı ortalaması ile sezonu tamamlayan Jordan, dokuz maçta kırk sayının üzerinde skor üreterek bir başka rekoru kitaba ekledi. O yıl NBA All-Star haftasında ilk smaç şampiyonluğunu da kazanan Jordan, artık tam anlamıyla "Air Jordan" olarak anılmaya başladı.

Yine kaybedilen Play-off serisinin ardından Jordan'ın paslarını daha sağlıklı kullanabilecek oyuncular takıma kazandırıldı. Horace Grant ve Scottie Pippen, Bulls'un yeni üyeleri ve Jordan'ın en yakın arkadaşları oldu. O yıl normal sezon MVP'si, yılın en iyi savunmacısı, All-Star'ın en değerli oyuncusu ödüllerini kazanan Jordan bütün ödülleri tek başına silip süpürdü. Ama konferans finallerinde "Bad Boys" olarak tanınan Detroit Pistons ekibi Jordan'a karşı çok iyi hazırlanmıştı ve Bulls'u o yıl ve devam eden iki yılda durdurmayı başardılar. Efsanevi Koç Chuck Daily ve ekibi tarafından tasarlanan Jordan Rules (Jordan Kuralları) iki yıl daha başarılı olmuştu.

1988-89 sezonunda Jordan'ın istatistikleri belki de en üst düzeye çıkmıştı. 32,5 sayı ortalamasıyla sezonu tamamlayan Jordan, 8,0 asist ortalaması ve yine 8.0 ribaund ortalamasını da yakalamayı başarmıştı. Aynı yıl 2,89 top çalmayla da sezonu üçüncü tamamladı. Play-off'larda da Cleveland Cavaliers'ı nefes kesen beşinci maçta geçen Bulls, 101-100 lük skoru Jordan'ın Craig Ehl1o'nun üzerinden attığı son saniye basketi ile elde etmişti. Bu efsanevî şut, "the shot" olarak da bilinmektedir.


Phil Jackson'ın gelişi Aynı yıl golfe olan tutkusuyla gündeme oturan Jordan'ın NBA kariyerinin ardından PGA Tour'a katılacağı söylentileri her yerde dolaşıyordu, ama Bulls yönetimi ve Jordan'ın şampiyonluk yüzüğü ile ilgili planları çok daha farklıydı. Bulls o yıl takımın yönetimini efsanevi coach Phil Jackson'a verdi. Yeni taktik anlayış ve Bulls'un üçlü üçgen savunması Jordan'ın kendi şutlarını bulmasını rahatlattı ve takımın hücum gücüne güç kattı.

Bulls o yıl 1971-72 sezonundan beri tarihindeki en iyi galibiyet yüzdesini tutturdu ve normal sezonu elli beş galibiyet, yirmi yedi mağlubiyet ile tamamladı. Aynı yıl Jordan kariyer rekoru olan altmış dokuz sayıyı Cleveland Cavaliers'a karşı attı. Ama Doğu Konferansı finallerinde Bulls'u durduran ekip yine Pistons oldu ve yedinci maç sonunda Jordan'lı ve Pippen'lı Bulls, bir kez daha elendi.

İkinci three-peat dönemi
Dennis Rodman'ın gelişi 1995-96 sezonuna iyi bir başlangıç yapmayı plânlayan Jordan, sezon öncesinde oldukça çok çalışmıştı. Ayrıca takıma ligin en iyi ribaund alan oyuncularından birisi olan Dennis Rodman dahil olmuştu. Jordan, Pippen ve Rodman üçlüsü sezona mükemmel bir başlangıç yaptı ve ilk kırk dört maçta tam kırk bir galibiyet elde etti. Normal sezonu da yetmiş iki galibiyetle kapatan Bulls, bu alanda bir NBA rekoru kırmış oldu.


İkinci şampiyonluk dönemi Play-off'larda da önüne çıkan engelleri aşan Jordan ve ekibi, finalde altı maçlık bir serî sonunda Seattle SuperSonics'i geride bırakarak şampiyonluğa uzandı. Normal sezon, Play-off ve All-Star MVP ödüllerini kazanan Jordan ise, Willis Reed'den sonra bunu başaran ikinci oyuncu oldu.

1996-97 sezonunda da Bulls, normal sezonda altmış dokuz galibiyet alırken, Jordan normal sezon MVP ödülünü Utah Jazz oyuncusu olan Karl Malone'a kaptırmıştı.

Play-off'larda da finallerde karşı karşıya gelen bu ikiliden gülen taraf bu defa Michael Jordan oldu. Tıpkı bir önceki sene olduğu gibi altı maçlık serî sonunda Bulls, art arda ikinci şampiyonluğuna uzandı. Beşinci maçta grip olduğu hâlde oynayan Jordan, yine de otuz sekiz sayı atarak maçı kazandırmasını bildi.

1997-98 sezonunda yine iyi bir sezon geçiren Jordan ve arkadaşları, takımın normal sezonda altmış iki galibiyet almasını sağladı. Play-off'larda ise finaldeki rakipleri yine Karl Malone'lu ve John Stockton'lı Utah Jazz'dı.
Bu defa serî, geçen yıldan bile daha çekişmeli geçti. İlk beş maçın üçünden galip ayrılan Bulls, altıncı maçın sonunda bitime kırk saniye kala 86-83 gerideydi ve zor durumdaydı. Fakat Jordan önce Jazz savunmasının arasına dalarak bir turnike bırakarak farkı bire indirdi, sonra da savunmada topu Karl Malone'dan çaldı. Ardından da Jazz gardı Bryon Russell'ın üzerinden attığı basketle takımına şampiyonluğu getiren maçı kazandırdı.

Bulls yeniden art arda üçüncü şampiyonluğunu elde etmişti. Bu başarıda da en büyük pay sahibi, Michael Jordan idi.


İkinci emekliliği 1998 sezonunu bitiriş biçimi, artık yaşı iyice ilerlemiş olan Jordan'ın kariyeri için muhteşem bir sonmuş gibi gözüküyordu. Phil Jackson'ın ve Dennis Rodman'ın kontratlarının bitiyor oluşu ve Scottie Pippen'ın takımdan ayrılmak istemesi de Jordan'ın emeklilik kararı vermesinde etkili olan diğer nedenlerdi. NBA'de bir lokavt yaşandığı zamanlarda, 1999 yılının başlarında, Michael Jordan, kariyerinde ikinci kez, emekli olduğunu açıkladı.


Wizards yılları Jordan, Chicago Bulls ile özdeşleşmiş bir oyuncu olmasına rağmen, ikinci emekliliğinin ardından bir başka NBA takımı olan Washington Wizards'ın başarısı için çalıştı.


Hissedarlık ve başkanlık dönemi Jordan, 2000 yılının başlarında, Washington Wizards'ın hissedarı oldu ve ardından da bu takımda Basketbol Operasyonları Başkanı oldu. Bu, takıma ait kararların çoğunu, personel seçimlerini bile kendisinin vereceği anlamına geliyordu. Bu dönemde Jordan'ın verdiği kararlar oldukça tartışmalıydı.


Oyunculuk dönemi 1999'da yaptığı açıklamada, %99,9 ihtimalle bir daha NBA'e geri dönmeyeceğini söylemiş olsa da, Jordan, 2001'in Eylül ayında, yeni takımıyla NBA'e geri döneceğini ve elde edeceği geliri 11 Eylül saldırısı mağdurları için bağışlayacağını açıkladı.

Jordan, Wizards ile geçirdiği ilk sezonunda (2001-02 sezonu), 22,9 sayı ve 5,2 asist ortalamaları tutturdu. Fakat takımı Play-off'lara kalamadı. Jordan sakatlıktan dolayı bu sezonda yirmi iki maç kaçırdı.

Wizards'la oynadığı ikinci sezon ve kariyerinin son sezonu olan 2002-03'te ise Jordan, kırk yaşına girmesine rağmen hiç maç kaçırmadı ve 20 sayı ortalamasıyla oynamayı başardı. Aynı zamanda bu sezonda kırk iki defa 20, dokuz defa 30 ve üç defa 40 sayı barajını geçerek 40 yaşında 40 sayı atmayı başaran ilk basketbolcu oldu. Bu sezon boyunca, Wizards'ın evinde oynadığı tüm maçlarda tüm biletler satıldı ve Wizards, yılın en fazla takip edilen takımı oldu.

2003 All-Star maçında, Vince Carter, Jordan'a ilk beşteki yerini verdi. Devre arasında, kendisi adına bir tören düzenlendi.

Jordan'ın kariyerindeki son maç, Philadelphia 76ers'e karşı idi. Philadelphia'da oynanan maçta seyircilerin "We Want Mike!" (Mike'ı istiyoruz) tezahüratları üzerine, oyuna son dakikalarda girdi ve son sayılarını serbest atıştan bularak kariyerine son noktayı koymuş oldu.


Başarıları

NBA MVP (En değerli oyuncu ödülü): 1987-88, 1990-91, 1991-92, 1995-96, 1997-98
NBA Finalleri MVP Ödülü: 1990-91, 1991-92, 1992-93, 1995-96, 1996-97, 1997-98
NBA Yılın En İyi Savunma Oyuncusu Ödülü: 1987-88
NBA Yılın Çaylağı Ödülü: 1984-85
ACC Ligi Yılın Basketbolcusu Ödülü: 1983-84
NBA All-Star Smaç Şampiyonası Ödülü: 1987, 1988
Kariyer sayı ortalamasında (normal sezonda 30.1, Play-off'larda 33.4) tüm zamanların en yüksek ortalamasına sahip oyuncudur.
Bir Play-off maçında 63 sayı atarak Play-off'ların bir maçta en çok sayı atan oyuncusu olmuştur.
ESPN'in anketinde 100 yılın en iyi atleti seçilmiştir.
10 sezon NBA'de sayı kralı olmayı başararak bir rekora imza atmıştır.

Şampiyonluklar
NBA şampiyonluğu (6 kez)
1990-91, 1991-92, 1992-93, 1995-96, 1996-97, 1997-98

Olimpiyat altın madalyası (2 kez)
1984, 1992


Stephan Marbury


Stephon Marbury

Full Name: Stephon Xavier Marbury

Height: 6' 2"

Weight: 205 lbs.

Position: Guard

Birth Place: Brooklyn, New York

Birthday: Febuary 20, 1977

College: Georgia Tech '96

NBA Team: New York Knicks


‘STARBURY’ #3

BAHÇEDEKİ PARLAYAN YILDIZ!
STEPHON MARBURY

Sıcak bir yaz akşamı.Yer New York Brooklyn’deki, Coney Island. Kötü görünümlü apartmanların arasında bulunan sokaklarda sokak çeteleri geziniyor. Silah sesleri bir yanda, uyuşturucu alıp satanlar bir yanda. Ortam bir gencin kendini ve geleceğini kaybetmesi için uygun. Ancak Coney Island’da bir yer var. “Garden” adı verilen bu yere baktığımızda diğerlerine nazaran daha az küfürlü konuşmanın olduğu, zemini bozuk ve iki ayrı sahadan oluşan bir yer karşımıza çıkıyor. Burada, Coney Island’da geleceğini arayan, daha doğrusu geleceğini kaybetmek istemeyenler, tek kurtuluş yolu olarak gördükleri basketbolu yaşatıyorlar. Her ne kadar basket oynarken 50 metre yakınlarında bir silah sesi duyup en iyi arkadaşlarının ölebileceğini bilseler de bu kendileri için en iyi yol. İşte burası her zaman iyi basketbolcular çıkarmış ve çıkarmaya devam edecek bir yer. Bu yazıda bu bataklığın ortasından kurtulup, kendisini Coney Island’daki “Garden”dan NBA salonlarına taşımayı bilen bir oyuncuyu, Stephon Marbury’i bulacaksınız.

Ben diğerleri gibi olmayacağım!

Tam adıyla Stephon Xavier Marbury, 20 Şubat 1977’de ailenin en ufak elemanı olarak dünyaya geldi. Ailenin toplam 7 adet çocuğu vardı. Annesi, babasının pek ilgilenmediği bu ailede 7 çocuğa da tabiri caizse hem annelik hem babalık yapmış ve her birinin koleji (üniversite) bitirmesini sağlamış. Bu yaptıklarıyla da Marbury’nin sevgisini kazanmış ve hayatta en sevdiği varlık olmuş. Ailenin en büyü çocuğu olan ve Marbury’ye adının verilmesinde önemli bir etken olan kız kardeşi Stephanie de aileyi anneyle birlikte ayakta tutmuş. Tabi bu 7 çocuklu ailenin yaşadığı yerin New York, Brooklyn’in çetelerle dolu, olaysız bir akşam geçmeyen, Coney Island bölümü olduğunu unutmayalım. Böyle bir ortamda 7 çocuklu bir aileyi yaşatmak her baba yiğidin harcı olmasa gerek!
Marbury’nin kendisinden büyük 3 abisi vardı ve üçü de basketbolcuydu. Hepsi NCAA seviyesine bile ulaşamadan basketbolu bıraktı. Gerek uyuşturucu gerekse sakatlıklar iki kardeşi etkilemiş ve kariyerleri çok kısa sürmüştü. Ancak Marbury farklıydı. Daha 3 yaşında basket topuyla tanışan Stephon, 6 yaşında çoğumuzun şu anda bile yapamadığı bir şeyi yapıyor, her iki eliyle de şut atabiliyor ve dripling yapabiliyordu. Yapılan bir röportajda “Her insanın unutamadığı ve çok sevdiği bir çocukluk arkadaşı olmuştur. Ancak eminim ki hiçbiri o insana benim çocukluk arkadaşımın bana yaptığı kadar büyük katkı yapmamıştır” diyen Marbury’nin bahsettiği çocukluk arkadaşı ise bir basketbol topu. Basketbola bu derece sevdalı olan Marbury’nin daha o yaşlarda yaşıtları arasında ortaya çıkan diğer bir özelliği ise hızıydı. İlkokulda yapılan atletizm yarışmalarında hep birinci olan Marbury’nin bu hızı ileride ona çok büyük yarar sağlayacaktı.

“Her insanın unutamadığı ve çok sevdiği bir çocukluk arkadaşı olmuştur. Ancak eminim ki hiçbiri o insana, benim çocukluk arkadaşımın (basketbol topu) bana yaptığı kadar büyük katkı yapmamıştır” Stephon Marbury

İlkokul ve ortaokulda okulunun basketbol takımında oynayan ve harikalar yaratan Marbury’nin ünü gün geçtikçe artıyordu. Özellikle de lise koçları Marbury’i almak için çok büyük eforlar sarf ediyorlardı. Ortaokuldaki son senesinde Katolik Gençler liginde bir maçta attığı 41 sayı (gençler liginde atılan en yüksek sayı) ve bu sayede New York Daily News gazetesine çıkması koçları daha da bir gaza getirmiş, onları Marbury’ye inanılmaz tekliflerde bulunmalarına yöneltmişti. Bu tekliflerin arasında lisedeki tüm ihtiyaçlarının karşılanması, en sevdiği ayakkabılardan alınması ve sportif bütün ihtiyaçlarının karşılanması hatta özel forma ve tişörtlerin bastırılması bile vardı. Marbury’i çok isteyen bir lise koçu ise Marbury ve ailesini her gün akşam yemeğine götürerek onların aklını çelmek istiyordu. Bu kadar teklifin arasında bir karar vermek elbette zordu. Marbury’i kendi liselerinde görmek isteyen liselerden biri de Abraham Lincoln lisesiydi. Bu lise Marbury’nin kendisinden büyük üç abisinin, Eric, Donnie ve Norman’ın büyük hayallerle girip basketbol kariyerlerine nokta koydukları okuldu. (Steph’in 3 yaş küçük erkek kardeşi Zach ise 2 yıllık NCAA kariyerinin -Rhode Island Üniversitesi- ardından 2001 NBA Draftına katılmış ama seçilememişti) Bunun yanında Marbury’nin ortaokulda birlikte olduğu ve Garden’da beraber top oynadığı arkadaşlarının çoğu da bu liseyi tercih etmişti. Özelikle kendisi gibi ileride bir star olacağı düşünülen arkadaşları Russell ve Corey bu lisedeydiler ve oda içten içe Lincoln’i istiyordu. Marbury’nin önünde verilmesi gereken önemli bir karar vardı. Ya o da ağabeylerinin verdiği kararı verip Lincoln’e ortaokul arkadaşlarının yanına gidecekti ya da ailesinin istediği Katolik liseye. Önceleri ağabeylerinin yaşadığı başarısızlıklar onu karamsarlığa itmiş ve dini ağırlıklı Katolik Liseye gitmeyi düşünmüştü. Hatta bu kararında gayet ciddiydi, ta ki Lincoln koçu Bobby Hartstein, Marbury’ye çok çok değerli bir teklif sunana kadar. Lincoln lisesi koçu Hartstein Marbury’ye, Marbury’nin Lincoln’e gelmesi durumunda önümüzdeki 4 sene içinde üniversitelerden gelecek hiçbir teklifi kabul etmeyeceğini, bu 4 seneyi Marbury’nin oyunculuğunu geliştirmesi ve bir yıldız olması için harcayacağını söylemişti. Bu teklif Marbury’yi çok etkiledi ve Steph kararını verdi. Lincoln’e gidecekti. Ancak önünde bir çıkmaz vardı. Acaba o da abilerin gibi bir düşüş mü yaşayacaktı? Kendisi buna inanmamış olacak ki Lincoln’i tercih etti ve ağabeyleri gibi olmamaya çaba gösterdi. Marbury Lincoln’da diğer abilerinin giydiği 3 numaralı formayı giymek istediğini böylece onların anısını hep yanında taşıyacağını ve daha iyi olmaya çabalayacağını söyledi.

Napıyor bu Çocuk!!!

Marbury her ne kadar iyi bir basketbolcu ise de zıpır kişiliğiyle de ön planda olan biriydi. Bir gün çocukluk arkadaşı Russell, Marbury ile olan hikayesini şöyle anlatıyor “Marbury sahada hareket yapıyordu. Önce topu tek eliyle arkasından atıp bacaklarının arasından geçirdi. Bu hepimizin yapabileceği bir şeydi. Sonra aynı şeyi iki topla yaptı. Herkes aval aval ona bakıyordu. Şaşırmıştık. Bu sırada kız arkadaşım geldi. Onunla konuşmaya başladım. Steph’de arkadan gelip kafama (ki Russell kelmiş) vurmaya başladı. Arkamı döndüm ve kız arkadaşımla konuştuğumu söyledim. O da biraz önce yaptığı hareketi anlatmaya, benle alay etmeye başladı. Ona git dediğimde benim ağız taklidimi yaptı ve kız arkadaşıma yanağına bir öpücük kondurarak ona ‘Russell üniversiteye girince yanında ben olacağım bebek’ dedi. O an kafasını kırmak istemiştim” diyor.
Marbury’nin bu yapısını Lincoln da ki koçlarda iyi biliyordu. Taraftarlara oynamayı seven Marbury‘nin şımarması ve kendini yükseklerde görmemesi lazımdı. Lincoln lisesinde çıktığı ilk antrenmanda Marbury herkesi etkilemeyi başarmıştı. Attığı turnikeler, dribblingi bir anda kesip attığı üçlükler ve asistleriyle başta koç Hartstein olmak üzere herkesin takdirini kazanmıştı. Ancak antrenman sonrasında Lincoln yardımcı koçu Gerard Bell koç Hartstein’a “Evet Marbury bugün çok iyiydi ancak bugün antrenman çıkışında bana ukalaca bir bakış attı. Bence onu ilk maçlarda ilk beş başlatma. Onunda kardeşleri gibi olmasını istemiyorum.” diyerek Marbury’nin şımarabileceğini ve kendisini bir anda süper star konumuna getirtmemesini istemiş. Hartstein ise Marbury’e olan güvenini ”O karakteri oturmuş bir çocuk, ağabeylerini ve yaptıkları hataları gördü. Onlardan ders çıkaracaktır” diyerek göstermiştir.

”O karakteri oturmuş bir çocuk, ağabeylerini ve yaptıkları hataları gördü. Onlardan ders çıkaracaktır.” Lincoln Lisesi Koçu Bobby Hartstein

Lincoln Lisesi’nde geçirdiği 4 sene boyunca çok iyi performans sergileyen, hızıyla ve yetenekleriyle herkesi büyüleyen Marbury’nin liseye başlamadan önce en büyük korkusu olan -o zaman ki boyu 1.80m.di- smaç basamama da sona ermişti. Bu 4 sene boyunca boyu 1.88’e uzayan Marbury ikinci senesinde smaç vurmayı başarmış ve artık smaç vurabileceğini de kanıtlamıştı. (Ayrıca Steph, 1995’te Amerika Junior Takımında yer almış ve kamp esnasında NBA’de ilk yıllarında birlikte oynayacağı Kevin Garnett ile tanışmıştı) Bu 4 sene içerisinde bir kez Parade dergisi tarafından en iyi liseli oyuncu seçilen Marbury’nin önünde verilmesi gereken bir karar daha vardı. O da üniversite. Ortaokul’un sonunda olduğu gibi birçok üniversite Marbury’ye burs imkanı sunmuştu. Marbury ise aralarında kendisine en iyi burs imkanını sağlayan Georgia Tech üniversitesinde karar kılmıştı.
Georgia Tech’deki kısa NCAA macerası
Georgia Tech de ki ilk ve tek sezonunda Marbury çok iyi bir performans gösterdi. 18.9 sayı, 4.5 asist, 3.1 ribaund ve 1.8 top çalma ortalamalarıyla oynayan Marbury bir çok ödüle de layık görüldü. Bu ödüllerin arasında ACC Liginin en iyi çaylak, en iyi ilk beş ödülleri vardı. Marbury ACC en iyi ilk beşe seçilebilen beşinci freshman (üniversitede ilk senesini geçiren oyuncu) unvanını da kazanıyordu. Kenny Anderson’dan sonra Georgia Tech’e gelmiş geçmiş en iyi point guard olarak adlandırılan Marbury, Georgia Tech’de oynadığı tek senesi olan 1995-96 sezonunda Georgia Tech’i kendi ACC’de şampiyonluğa taşımış ve final maçında Tim Duncan’lı Wake Forest’a karşı 26 sayı atmıştı.
Üniversite’den NBA’ye geçiş
Georgia Tech de geçirdiği başarılı freshman yılının ardından Marbury ani bir kararla NBA’ye girmeye karar verdi. Yıl içinde kendisine NBA draftına girip girmeyeceği ile ilgili sorulan sorulara “Eğer o zamana kadar ilk beşte seçileceğimi hissedersem gireceğim” diye cevap veriyordu. Sene sonunda Georgia Tech’i en iyi 16’ya taşıyan Marbury, Cincinnati’ye yenildikleri maçtan sonra NBA’i ciddi ciddi düşündüğünü dile getirmişti. 1996 draftına 1 ay kala yaptığı basın toplantısıyla Eric Fleischer adında Brooklyn’li bir menajer ile anlaştığını ve NBA Draftı’na katılacağını açıklayan Marbury bu kararında kendisini NBA’ye hazır olarak görmesinin büyük payı olduğunu söylüyordu. Bu basın toplantısında birkaç komik olay da oldu. Basın toplantısı, Marbury’nin annesinin gecikmesi dolayısıyla 40 dakika geç başladı. Marbury bu olay için “Annem herhalde benim Georgia da kalmamı istiyor. Üniversitede sadece bir sene geçirip NBA’e geçme kararı vermem annem için o kadar şaşırtıcı olmuş ki basın toplantısının zamanını bile unuttu!” diyordu.

“Annem herhalde benim Georgia da kalmamı istiyor. Üniversitede sadece bir sene geçirip NBA’e geçme kararı vermem annem için o kadar şaşırtıcı olmuş ki basın toplantısının zamanını bile unuttu!” Stephon Marbury

Marbury, NBA Draftına katılma kararı konusunda ise ”Çocukken hep Micheal Jordan ve Magic Johnson’u izleyerek büyüdüm. Seneye NBA’ye girersem çocukken izlediğim oyuncularla oynama fırsatı bulacağım. Ayrıca ben bu zamanın doğru zaman olduğunu ve bana bir fırsat geldiğini düşünüyorum. Kapıma kadar gelen bu fırsatı tepmem yanlış olur, belki de bu şansı bir daha hiç yakalayamam. Onun için bu fırsatı kaçırmamak uğruna bu kararı veriyorum” diyerek kararının nedenlerini açıkladı.
O sene NBA draftına gireceğini açıklayan oyunculardan Georgetown’dan 1.83 boyunda bir yıldız Marbury’nin drafttaki en büyük rakibi olarak görülüyordu. Bu oyuncu hepimizin yakından tanıdığı Allen Iverson’dı. Oyun stili, hızı Marbury’e benzese de o zamanlar Marbury ve Iverson karşılaştırılırken sorulan bir soru vardı. Acaba Marbury mi yoksa Iverson mı daha rahat point guard oynayabilir?
Lise ve üniversite yılarında Marbury, daha çok sayıya yönelik oynayan bir point guard profili çizmişti. O zamanlar Marbury 2 numara gibi oynamasına karşın aynı Iverson gibi boy dezavantajına sahipti. Bir SG için kısa olan her iki oyuncuda 1.5 numara gibi oynuyor ve attıkları sayılarla ön plana çıkıyorlardı. İşte bu tartışmalarla birlikte girilen 1996 draftında Allen Iverson ilk sıradan Philadelphia 76’ers tarafından, Marbury ise 4. sıradan Milwakuee Bucks tarafından seçildi. 5. sırada bulunan Minnesota Timberwolves ise Ray Allen’ı seçmiş ve draft gecesi yapılan takasla takıma enerji getireceği düşünülen Marbury ile takas edilmişti. Böylece Marbury’ye evinden uzak bir yer olan Minnesota’nın yolu gözükmüştü.

Yeni Yuva Minnesota

Marbury’nin yeni durağı Minnesota olmuştu. Her ne kadar draftta daha yukardan (büyük ihtimalle 3.sıradan Vancouver tarafından) seçilmesi beklense de Marbury sonunda Minnesota’lı olmuştu. Brooklyn’de başlayan basketbol macerası Minnesota da, Amerika’nın daha sert iklimli batı bölgesinde devam edecekti hem de 1995’de USA Junior Takımında tanıştıkları ve daha sonraları sürekli telefonda görüştükleri dostu Kevin Garnett ile birlikte oynayacaktı.
Gerek sezon öncesi kamplarda gerekse yaz liglerinde Marbury çok iyi performans ortaya koyuyor ve herkesi etkiliyordu. Herkes Marbury’den çok iyi bir sezon bekliyor ve onun yılın en iyi çaylağı olabileceğini daha sezon başlamadan dile getiriyorlardı.
1996-97 sezonunda Marbury belki de kariyerinin en iyi senesini geçirdi. Her ne kadar başlangıcı pek iyi olmasa da sonu çok iyi olan bir seneydi bu. Minnesota ile çıktığı ilk maçta taraftarlar “Marbury bilekleri kırar” sloganları atıyorlardı. Bu “bileği kırma” da topu bir taraftan diğer taraf çeken oyuncunun karşısındaki savunmacıyı geçmesi durumunda karşı savunmacının bileklerinin kırılması anlamına gelir. Mecazi bir anlam taşıyan bu slogan ne yazık ki o gece gerçek oldu ve taraftarların dediği gibi Marbury bilek kırdı. Yalnız bir sorun vardı. Marbury’nin kırdığı bilek maalesef kendisininkiydi. Minnesota-San Antonio maçının 8.dakikasında aldığı bir ribaunddan sonra ters düşen Marbury sahadan sekerek ayrılmış ve bir daha geri dönmemişti. Minnesota’nın 82-78 kazandığı maç sonrası Marbury ”Ne yalan söyleyeyim galiba bileğimi kırdım, yürürken acı çekiyorum. İyi ki maçı kazandık yoksa bileğimin acısına birde uykusuzluk ekleyecektim.” diyerek hem takıma olan inancını hem de acısını dile getiriyordu. Allah’tan olay Marbury’nin dediği gibi bir bilek kırılması olmadı. Bileği dönen Marbury 7 maç sahalardan uzak kaldı. Kendisinden çok şeyler beklenen bir çaylak için daha çıktığı ilk maçta böyle bir sakatlık yaşamak çok güven kırıcı olabilir. Ancak bu olay Marbury’de tam tersi etki gösterdi. Salonlara döndükten sonra kendisini çok iyi motive eden Marbury yıl içinde oynadığı 67 maçın 64’ünde sahaya ilk beş çıktı. 15.8 sayı, 7.8 asist ve 2.3 ribaund istatistikleri ile oynayan Marbury, Minnesota’yı tarihinde ilk kez NBA Playoffları’na taşıdı. O sene Marbury bir çok da rekor kırdı. Milwakuee karşısında yaptığı 17 asistle, Minnesota tarihinin en çok asist yapan oyuncusu olurken bir maçta attığı 6 üçlük ile bir çaylak tarafından bir maçta atılan en fazla üçlük rekorunu kırmış oldu. Marbury aynı sene en iyi çaylak beşine seçilirken yılın çaylağı oylamasında Iverson’un ardından ikinci oldu. Sezon içerisindeki Minnesota-Philadelphia maçında ise Marbury 26 sayı, 6 asistlik bir performans sergileyerek Iverson karşısında başarılı bir performans ortaya koydu. Beklenen bu düellodan sonra Marbury’ye, Iverson ile ilk buluşmasının nasıl geçtiği sorulduğunda ”Bu sefer ben daha çok sayı attım ancak Iverson’a karşı çok büyük saygım var. Oyun stillerimiz birbirine çok benziyor ve biz bir anlamda birbirimizin panzehiri gibiyiz. Birbirimizi frenleyebiliyoruz.” diyordu. Sezon sonunda Iverson mı Marbury mi daha iyi tartışmaları devam ediyordu. Marbury takımını kazanan bir takım haline getirmiş ve Iverson’dan daha fazla asist yapmıştı. Iverson ise bir çaylak için inanılmaz bir sayı ortalaması (23.5) yakalamış ve Philadelphia takımının süperstarı konumuna gelmişti, ancak Philadelphia sezonu kötü bir derece ile bitirmiş ve playofflara kalamamıştı. Bunun yanında Iverson yılın çaylağı seçilmişti.
Minnesota 97 senesinde 2003 e kadar süregelecek bir trendin de ilk adımını attı ve ilk turda Houston Rockets’a 3-0 ile boyun eğdi. Steph bu 3 maçlık seride 21.3 sayı, 7.7 asist ortalamaları ile takımının iki kategoride de en iyisi olurken, Minnesota tarihinin ilk playoff maçında da 28 sayı ile takımının en skorer oyuncusu oldu. Başarılı bir çaylak sezonunun ardından Marbury’e kazandıran oyuncu statüsü de yerleşmeye başlamıştı. Bunun yanında geleceğin büyük yıldızlarından olmasına kesin gözüyle bakılan Marbury’ye o sene adının başına İngilizce yıldız anlamına gelen ”Star” kelimesi getirilerek bir de takma ad bulundu ve Marbury’ye “Starbury” denmeye başlandı.

Starbury

1997-98 sezonu da Marbury için iyi geçmiş bir sezon olarak nitelendirilebilir. 82 maçın hepsinde yer alan Marbury takımını tekrardan playofflara taşıdı. Marbury sene içinde 8.6 asist ortalamasıyla ligde 4.sırayı aldı. Bunun dışında 8/11 üçlük atarak 35 sayı kaydettiği Seattle maçı Minnesota tarihine bir rekor olarak girdi. Ayrıca Utah karşısında 38 sayı üreterek kariyerinin en üst rakamına da ulaştı. Playofflarda ise Payton’lı, Kemp’li Seattle ile eşleşen Minnesota, 3-2 ile yine playofflara ilk turdan veda etmek zorunda kaldı.
1998-99 sezonu Starbury için bir dönüm noktası oldu. Kendini yenileme kararı alan Marbury yazın çok iyi çalışarak kendini çok iyi bir hale getirdi. Marbury’nin şansızlığından mıdır bilinmez o sene lokavt oldu ve sezon kısa sezon olarak 50 maç üzerinden oynandı. 5 Şubat’ta başlayan sezonda Marbury ilk 18 maça Minnesota Timberwolves formasıyla çıktı. Bu arada Stephon, Minnesota’da huzursuz olduğu ve İngilizce ”Home sick” olarak tabir edilen evi özleme durumun olduğunu söylüyordu. Marbury’nin huzursuz olduğu iddiaları ortalardayken Marburty Minnesota’nın çok soğuk ve kültürel açıdan çok farklı olduğunu, buraya alışmakta güçlük çektiğini öne sürerek trade istedi. Herkes bu isteğin Marbury’nin eski dostu Kevin Garnett ile uyuşamamasından dolayı olduğunu düşünse de Marbury bunu yalanlıyor ve gerçekten ortama alışamadığını ısrarla tekrarlıyordu. Bu söylemleriyle taraftarlarında gözünden düşen Marbury 3 takımın yer aldığı bir trade ile New Jersey’nin yolunu tuttu. Bu trade sonunda Chris Carr, Bill Curley, Eliot Perry ve Marbury New Jersey’e giderken Terrell Brandon ve Brian Evans Minnesotaya gidiyor, Sam Cassell, Paul Grant ve Chris Gatling ise Milwakuee’nin yolunu tutuyordu. Çok karışık bir trade (takas) ile evine 15 dakika uzaklıktaki New Jersey’de oynama fırsatı bulacak olan Marbury, bu takastan gayet mutlu olduğunu belirtiyordu. Takas için “Evimin yakınında daha rahat oynayacağım. En azından her akşam yatarken acaba şu anda bizimkiler Brooklyn’de başlarını belaya sokmadan yaşıyorlar mı?” diye düşünmeyeceğim diyordu.

”Fingerroll’u işin ustasından öğrenmek istedim. Bu hareketi yapmayı çok seviyorum çünkü yaptığım da karşımda topumu bloklamaya çalışan uzun, gülünç duruma düşüyor. Turnike’ye çıkıyorum ve uzun elini kaldırıyor.Topuma vurmak için elini sallıyor ve ben fingerroll ile topu potaya bırakıyorum. Birde bakıyorum ki uzun havayı tokatlıyor!” Stephon Marbury

Fingerroll’un duayeninden alınan ders

Bu arada bu sezon için önemli bir anektod da Marbury’nin lokavttan yararlanıp o sene San Antonio’nun efsane ismi George Gervin’e giderek bizim imrenerek izlediğimiz fingerroll adı verilen şutu ona çalıştırmasını istemesiydi. Zamanında bu işi en iyi yapan hatta bu şutu yaratan oyuncu olarak bilinen Gervin, Marbury ile iki hafta boyunca çalışmıştı. Bu derslerin ve çalışmanın bayağı bir faydalı olmuş ki Marbury’nin bugün de en çok kullandığı hareketlerden biri fingerroll’dur. Bu konuda Marbury ”Fingerroll’u işin ustasından öğrenmek istedim. Bu hareketi yapmayı çok seviyorum çünkü yaptığım da karşımda topumu bloklamaya çalışan uzun, gülünç duruma düşüyor. Turnike’ye çıkıyorum ve uzun elini kaldırıyor.Topuma vurmak için elini sallıyor ve ben fingerroll ile topu potaya bırakıyorum. Birde bakıyorum ki uzun havayı tokatlıyor!” diyor.
Marbury sezonun son 5 maçında 33.2 sayı ortalamasını tuttururken, 41 sayı attığı Bucks maçında da kariyerinin en yüksek rakamına ulaşıyordu. 17 Şubat’taki Houston Rockets maçında ise müthiş bir performans sergileyerek hiç top kaybı yapmadan 40 sayı, 12 asist yapıyor ve NBA tarihinde hiç top kaybı yapmadan 40 üstü sayı ve 10 üstü asist yapabilen 5. oyuncu oluyordu.

Beklenmeyen Düşüş

Yeni takımıyla gireceği ilk sezona iyi hazırlanan Marbury’nin sezonu beklenenin aksine kötü geçti. Tradeden sonra Marbury’nin takımı yönetmesini istediğini belirten koç Byron Scott sezon ilerledikçe Marbury’nin şahsi oynadığından yakınmaya başladı. Her ne kadar Marbury’nin kişisel istatistikleri gayet iyi olsa da takımı New Jersey Nets kötü sonuçlar alıyordu. 75 maç üst üste çift haneli skor üreten Marbury sezondaki bütün maçlara çıktı. Marbury bu sene en iyi üçüncü NBA beşine seçildi. 22.2 sayı, 8.4 asist ve 3.2 ribaund ortalamalarıyla oynayan Marbury’nin takımı yönetememesinden midir yoksa takım arkadaşlarının Marbury’ye ayak uyduramamasından mıdır bilinmez, New Jersey son 6 yılda 5.kez playofflara girememiş oldu. Bu sonuç Marbury’nin beklenen, aranan kurtarıcı olmadığını gösterir düzedeydi. Ayrıca sezon sonuna doğru koç Scott’ın Marbury’e yönelik eleştirilerini direkt kendisine değil de medya aracılığı ile herkesin önünde yapması Marbury’i üzüyordu. İlginç bir nokta ise Marbury’nin New Jersey’de oynadığı her maça 10-15 civarında akrabasını getirmesi. Yani Marbury oyunuyla takımı iyileştirmese de finanssal yönden bir katkı yapıyordu.
Minnesota’da oynadığı senelerde ele avuca dokunur bir başarı elde edememesi, hep ilk turda elenmesinin üstüne bir de New Jersey’de playofflara kalamaması eklenince Marbury’ye “kaybeden oyuncu” sıfatı takılmış oldu. Marbury ise bunu değiştirmek için elinden geleni yapmaya çalışacağını söyledi.
Bu arada Minnesota’ya döndüğü ilk maç 20 Şubat’ta doğum gününde oldu ve Steph eski takımının potasına 39 sayı göndermeyi başardı. 27 Ocak’ta ise Vancouver karşısında 42 sayı atarak bir kez daha kariyerinin en yüksek rakamını geliştirdi.

Muhteşem bir sezon ve Lakers potasına gönderilen 50 sayı

2000 draftında ilk sırayı elde eden New Jersey Nets, Cincinnati üniversitesinin agresif oyuncusu Kenyon Martin’i seçti. Bu seçim ile takımı güçlendirmeyi ve playofflara taşımayı hedefleyen Nets’de bir sonraki sezon yine hüsranla bitti. Playofflara kalamayan New Jersey’de Marbury yine kendisi açısından başarılarla dolu bir sezon geçirdi. Staples Center’da Lakers potasına kariyer rekoru olan 50 sayıyı yollayan Marbury sezonu 23.9 sayı (lig 10.su) ve 7.6 asist (lig 8.si) ortalamalarıyla bitirdi. Oynadığı 68 maçın 67‘sinde çift haneli rakamlara ulaşan Marbury ilk kariyer triple-double’ını da Chicago karşısında 33 sayı, 12 asist, 11 ribaund ile bu sezonda yaptı. İlk defa All-Star olan Marbury, kendisiyle karşılaştırılan ve hep rekabet içinde olduğu Iverson’la beraber doğu karmasının maçı kazanmasını sağladı. Son 1 dakikada biri maç kazandıran üçlük olmak üzere 2 üçlük atan Marbury 22 sayıyla da takımına maçı kazandırmış oldu ancak All-Star MVP ödülünü maçta inanılmaz oynayan Iverson kazandı.
Bu arada New Jersey’de Kenyon Martin oyunundan çok teknik faulleriyle ön plandaydı ve Marbury takıma lider olamamakla suçlanıyordu. Saha içinde lider olamadığı ve takım arkadaşlarını daha iyi yapamadığı söyleniyordu. Marbury ise bu eleştirilere cevap vermiyordu ancak her ne kadar istatistiksel bir yükselişin içine girdiyse de bu gelişim kendisini NBA’in iyi guardları arasına sokmaya yeterliydi. Marbury her sene üstüne bir halka daha eklenen ”Kaybeden oyuncu” sıfatını bir türlü üstünden atamamıştı. Takım arkadaşları da onun gibi olmuştu. Marbury, New Jersey’nin bu durumunu ve ne yapılması gerektiğini şöyle belirtmişti ”Sadece çıkıp bütün enerjimizle oynamalıyız. Başka türlü bu iş olmuyor. Doğruları yapmaya çalışıyoruz ancak sonuç gösteriyor ki bir yerde bir yanlış var ve bunu bulma görevi bizim” Marbury her ne kadar evinin yakında oynamaktan çok hoşnut olsa da New Jersey’de bir şeylerin yanlış gittiği kesindi.
Yanlışların faturası da Marbury’e kesilmişti. 2001 yazında Marbury, Phoenix Suns’dan Jason Kidd ile takas edildi. Bu takas esasen tam olarak sportif nedenlerden dolayı yapılmış bir takas değildi. Phoenix o sene karısını döven Jason Kidd’den yanlış örnek oluyor gerekçesiyle kurtulmak istiyor New Jersey ise Marbury’nin gerek yaşı gerek şahsi oyun stili bakımından bir lider olamayacağına kanaat getirdiği için onu lider vasıflı bir point guard ile takas etmek istiyordu. Yapılan bu trade soncunda her iki takım da muradına erdi.

Yeni Bir Sayfa

Marbury’nin Phoenix’e trade olmasıyla beraber kendisi için yeni bir sayfa açılıyor demekti. Kadrosunda Shawn Marion, Penny Hardaway gibi oyuncuları bulunduran ve bir yenilenme sürecine giren Phoenix takımı dizginlerini genç Marbury’ye vermişti. Artık Marbury’nin gerçek bir lider olması gerekliydi. Kağıt üstünde her şey çok pozitif görünüyordu. Ancak gelişmeler yine istendiği gibi olmadı. Marbury, Phoenix tarihinde 1996-97 sezonundan sonra (Kevin Johnson, 20.2) ilk defa 20.0 sayı ortalamasını geçen oyuncu oldu ve 20.4 sayı, 8.1 asist ortalamaları tutturdu ancak Phoenix takımının 13 seneden beri ilk defa playofflara kalamamasını engelleyemedi. Belki Koç Scott Skiles ise Marbury’den gayet memnun olduğunu ”Bizim Marbury ile bir sorunumuz yok. Koçluğunu yapmak gayet kolay. Yavaş yavaş da bir lider olacak.” sözleriyle dile getirmişti. Marbury’nin takımı Phoenix playofflara girememişti, diğer tarafta Kidd, Marbury’den devraldığı kaptanlık koltuğunda gemisini NBA finallerine taşıştı. Durum böyle olunca tüm eleştiri okları tekrar Marbury’nin üzerinde toplanmaya başladı. Olay sürekli döndürülüp dolaştırılıp Marbury’nin lider vasıflarının olmamasına getirildi. Marbury ise bu eleştirilerden etkilendiğini açıkça söylüyor ve ekliyor ”Evet o an benim için her şey kötüydü. Trade’den karlı çıkan takım Nets gibi gözüküyordu ve eleştirilmemden doğal bir şey yoktu ancak insanlar Kidd ile aramızda 6 yaş olduğunu unutmamalı ve geleceği görebilmeliler”. Bu cümlelerde saklı olan şey ise Marbury’nin Kidd’in aksine her geçen gün daha da olgunlaştığı ve gelişimini devam ettirdiği idi. Buna güzel bir örnek ise bir önceki sezon sayı bulmakta zorlanan Phoenix’in 2001-02 sezonunda takım halinde en çok sayı atan takımlardan biri haline gelmesidir.

Evet o an benim için her şey kötüydü. Trade’den karlı çıkan takım Nets gibi gözüküyordu ve eleştirilmemden doğal bir şey yoktu ancak insanlar Kidd ile aramızda 6 yaş olduğunu unutmamalı ve geleceği görebilmeliler”. Marbury

Marbury yavaş yavaş takımını oynatmaya başlıyordu. Bu arada All-Star hafta sonuna seçilmeyen Marbury alkollü araba kullandığı gerekçesiyle polis tarafından tutuklanmış ve bir haftalık All-Star tatilini ailesinin yerine polisin yanında geçirmişti. Olaydan sonra “Hatalıyım. İçki içerken araba sürdüm ve bu benim yapmaman gereken bir şeydi. Sadece kendime değil başkalarına da zarar verebilirdim. Annemde yanlış yaptın dedi. Bir daha bunu tekrarlamayacağım” diyerek olayı gayet olgunlukla karşıladı.
Senenin sonlarına doğru, Marbury yeni evlendiği ortaokul aşkı LaTasha ile gittiği Lakers final serisinin son maçında kendisi ile trade edilen Nets’in yeni ”kahramanı” Kidd’i izliyordu. Lakers’ın attığı bir basketten sonra alkışlayan Marbury’e Lakers’ı tutup tutmadığı sorulduğun da ”Nets kazanacağına Lakers kazansın daha iyi” şeklinde bir cevap veriyordu. Bir zamanlar gitmek için her şeyini vereceği takım olan Nets’de kendisine haksızlık yapıldığına inan Marbury böylece duyduğu kini de ortaya da koyuyordu. Maç sonunda Lakers, Nets’i yeniyor ve seriyi 4-0 ile kazanarak NBA şampiyonu oluyordu. Marbury’nin de dileği yerine gelmişti.

“Bire birde beni kimsenin tutabileceğini zannetmiyorum. Benim oyun felsefem karşımdaki defansı yıkmak ve arkadaşlarıma boş şut yaratmak. Benim ürettiğim sayılar ise defansı geçip pas atacak adam bulamadığım zaman zorunluluktan attığım sayılar. Ayrıca istediğim zaman 40 sayı atabileceğimi düşünüyorum. Ama dediğim gibi benim için ilk iş pas atmak çok darda kalırsam şut da atarım.” Stephon Marbury

Maç sonunda kendisi ile yapılan bir röportajda bazı ilginç açıklamalarda bulunan Marbury “Bire birde beni kimsenin tutabileceğini zannetmiyorum. Benim oyun felsefem karşımdaki defansı yıkmak ve arkadaşlarıma boş şut yaratmak. Benim ürettiğim sayılar ise defansı geçip pas atacak adam bulamadığım zaman zorunluluktan attığım sayılar. Ayrıca istediğim zaman 40 sayı atabileceğimi düşünüyorum. Ama dediğim gibi benim için ilk iş pas atmak çok darda kalırsam şut da atarım.” diyordu. Aslında Marbury bu cümlelerle bir anlamda gelecek sezon Phoenix’de üstlenmeyi planladığı rolü de açıklar gibiydi. Ayrıca Marbury maç sonrasında Kidd hakkında ”Herkes olaya tek taraflı bakıyor. Kidd’in yaşı malum ve yakında free agent olacak. Eğer New Jersey onunla bir 7 sene daha anlaşabilir ve her sene NBA finallerine çıkmayı başarabilirse ne mutlu onlara. İşte o zaman bana ne derseniz kabul.” şeklinde konuşuyordu.
2001-02 sezonunu sakatlıklarla geçiren Marbury yazın her iki bileğinden de ameliyat oldu. Bunu dışında alkollü araç sürme olayından dolayı 10 gün hapiste yattı. Bunları neden mi söylüyorum? Çünkü Marbury, 2002 yazında bu dakikalar hariç her anını basketbola adadı. Ağırlık çalışarak şu ana kadar ki en iyi fiziksel durumuna geldi. Bunun yanında şutlarını geliştirdi. Her anını basketbolla geçiren Marbury yeni sezona çok daha farklı bir Marbury olarak girdi. Sahada bir lider gibi davranan Marbury’deki en önemli değişikliği koç Johnson şöyle ifade ediyor ”Marbury geçen sene sahada iletişim problemleri yaşardı. Bu sene geldiğinde ise tam tersine bize saha içindeki oyuncularla iletişimimizde yardımcı olan bir lider gördük karşımızda. İşte biz buna olgunlaşma diyoruz.” Koç Johnson Marbury’de gördüğü bu değişiklik hakkında ”20’li yaşların ortalarındaki insanların bir özelliği vardır. Bu yaşlarda bir değişiklik olur, bir düğmeye basılır ve kötü gidiyor gibi görünen her şey bir anda yoluna girer. İnşallah Steph’de gördüğümüz bu değişiklikte bu cinsten bir değişikliktir.” diyor.
Bu değişikliği bir yıllık evli olduğu ve Xaviera adlı çocuğunun annesi olan LaTasha da gözlemlemiş olacak ki; ”Marbury çok olgunlaştı. Artık New Jersey’de ki gibi arkadaşlarıyla çok gezmiyor, ailesine daha çok zaman ayırıyor. Öyle ki bizi Orlando’ya Disneyland’a bile götürdü” şeklinde bir yorumda bulunuyordu.

”Marbury geçen sene sahada iletişim problemleri yaşardı. Bu sene geldiğinde ise tam tersine bize saha içindeki oyuncularla iletişimimizde yardımcı olan bir lider gördük karşımızda. İşte biz buna olgunlaşma diyoruz.” Phoenix Koçu Frank Johnson

CrunchBury

Geçtiğimiz sezonda Marbury çok değiştiğini ve yazın yaptığı çalışmaların karşılığını aldığını herkese gösterdi. Sahada tam bir lider gibi oynayan Marbury 22.3 sayı (lig 12.si) , 8.1 asist (lig 4.sü) ortalamalarıyla oynarken takımını playofflara taşımasını bildi. Bunun yanında başta liseli çaylak Amare Stoudemire ve Shawn ”TheMatrix” Marion olmak üzere herkesi All-Star seviyesinde bir oyuncu olmaya itti. Öyle ki All-Star hafta sonunda Marion ve Marbury All-Star maçında oynarken Amare’de rookie-sophomore maçında ve smaç yarışmasında boy gösterdi. Bunun yanında Amare yılın çaylağı ödülünü alan ilk Phoenix’li olma ünvanını kazandı.
Bu sene diğerlerinden farklı olan diğer bir şey ise Marbury’nin taraftarlarca çok seviliyor olması. Her maç “Starbury” tezahüratları ile çınlanan West American Arena’da Marbury oynadığı oyunla olsun, son saniyelerde ve önemli dakikalarda aldığı sorumlulukla olsun taraftarın gönlünde yer edindi. Marbury bu sezon 17 kez son periyoda 10 ve üstü sayı kaydederek, nasıl sorumluluk alabileceğini gösterdi. Başta playoffların ilk maçında San Antonio karşısında attığı son saniye basketi olmak üzere, maç kazandıran basketlerle de son saniyelerin adamı oldu. Gary Payton, Sam Cassell ve Michael Redd’den oluşan Milwaukee kısalarını denize döktüğü 26 Şubattaki maçta 3.periyodunda 18, son periyodunda ise 17 sayı üreterek maçı 41 sayı, 7 asist ve 6 ribaund ile tamamladı ve Suns’a 118-112’lik galibiyeti getiren oyuncu oldu. Lakers karşısında son periyotta 14 sayı bulduktan sonra Marbury için, Los Angeles guardı Derek Fisher,”Son zamanlarda çok olgunlaştı. Kidd takasından sonra herkes onun üstüne geldi ama o bu zorlukları omuzlamayı bildi. Gün geçtikçe daha fazla sorumluluk alıyor. Onun için çok mutluyum ve o kesinlikle ligin en iyi beş guardından biri” diyordu.

”Son zamanlarda çok olgunlaştı. Kidd takasından sonra herkes onun üstüne geldi ama o bu zorlukları omuzlamayı bildi. Gün geçtikçe daha fazla sorumluluk alıyor. Onun için çok mutluyum ve o kesinlikle ligin en iyi beş guardından biri” Derek Fisher

Ayrıca Marbury bu sene ligde takımına offense (sayı ve asist) yönünden en çok katkı yapan oyuncular ortalamasında %41.4 ile üçüncü sırada yer aldı. Yani Marbury takımının offansının %41.4 ü demek. Her ne kadar Phoenix’in bu seneki başarısında çaylak Amare Stoudemire’ın rolü çok büyük gibi gözükse de esas olan Marbury’nin takımı iyi yönetmesi.
Playofflar’ın ilk turunda şampiyon San Antonio’ya elenen Suns, Spurs’u çok zorlamış ancak Duncan gibi dominant bir oyuncuya kafa tutamayarak 4-2 yenilmişti. Seride köprücük kemiğinde çatlak ile oynayarak cesaretini bir kez daha ortaya koyan Marbury seriden sonra takımı hakkında “Ben, Matrix, Penny, Amare ve Jacobsen ile çok genç ve kaynaşmış bir grubuz. Bu sene birbirimize çok iyi alıştık. İleriki senelerde ben bu takımı şampiyonluk kupasını kaldırırken hayal edebiliyorum” derken gerçekleşmesi zor ama imkansız olmayan bir rüyasını dile getiriyor. Marbury’nin bu seneki arkadaşlarını All-Star kalibresine getirdiğini ve kendisinin de yavaş yavaş ligin en iyi point gardı olma yönünde ilerlediğini düşünürsek bu rüyanın gerçekleşebileceğini düşünebiliriz. Tabi bunun için Marbury’nin annesini söylediği ve Marbury’nin aklından hiç çıkarmadığı iki kuralı kendisinin ve takım arkadaşlarının uygulaması gerekli!.
Kural 1: “Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan başkalarına da öyle davran”
Kural 2: ”Her zaman sıkı çalış. Nerde olursan ol ister sahada ister kampta ister başka bir yerde sıkı çalış ki hedefine ulaşabilesin”
Bakarsınız seneye bu günler parmağında evlilik yüzüğünden başka bir yüzük daha bulunan bir adamı konuşuyor oluruz…