twitter
    Ne mutlu Türküm diyene!

Ben ''BİG'' Wallace


Adı: Ben Wallace 

Boy: 6' 9" 

Kilo: 240 lbs. 

Pozisyon: Forward/Center 

Doğum Yeri: White Hall, Alabama 

Doğum Tarihi: September 10, 1974 

Kolej: Virginia Union 

NBA Takımı: Detroit Pistons 


CESUR YÜREK, BEN WALLACE 

Wallace 11 çocuklu bir ailenin 10. çocuğu olarak dünyaya geldi. 
Küçüklüğünde babası ve kardeşleri ile sık sık balığa, yüzmeye ve ava gider, her normal çocuk gibi atarisinin başından kalkamazdı. Ama onu yaşıtlarından ayıran bazı özellikleri de vardı. Küçük Ben fazlasıyla güçlü bir vücuda sahiptir ve hemen hemen tüm spor branşlarını son derece iyi bir şekilde yapmaya yatkındır. Hayatı boyunca da bu fiziksel üstünlüğünün avantajlarını sonuna kadar kullanır. Wallace lisedeyken hem Amerikan futboluna hem beyzbolla hem de basketbola ilgi duymaktadır. Bu üç sporda da o kadar başarılıdır ki her birinde eyalet karmasına seçilir. Aslında insanlar Wallece cüssesinde birisini gördükleri zaman onun hantal biri olduğunu düşünebilirler. Rakipleri de onu basketbol sahasında ilk gördüklerinde onun hantal ve sadece rakiplerini ite kaka yakınına düşen ribaundları alabilecek bir uzun olduğunu düşünmüşler. Bu konuda eski Pistons yıldızı, günümüzün Tv yorumcusu Bill Laimbeer’ın söyleyecek bir iki lafı var: “Wallace, ribaundlarla ilgili eski yargıların geçersiz olduğunu hepimize kanıtladı. Her zaman ribaund almanın sıçramaktan çok yer tutma ile ilgili olduğunu söylerlerdi. Ama Ben, ribaundlarını insanları potadan uzak tutarak aldığı kadar onlardan daha yükseğe sıçrayarak da alıyor. İnanılmaz bir sıçrama yeteneğine sahip olduğu kadar çok da çabuk. Bana fazlasıyla Dennis’i hatırlatıyor. Belki de Dennis’ten sonra gördüğüm bire birde en etkili savunmacı. Ama sanıyorum ki Ben kendini geliştirmeye devam edecektir çünkü gerçekten All-Star seviyesinde bir oyuncu olması için ne yapması gerektiğini biliyor. Maç başına aldığı 12-13 ribaund’un ve yaptığı 3-4 bloğun yanına en azından 10-12 sayıyı da eklemesi gerekli.” Yukarıda bahsi geçen fiziksel yetenekleri az kalsın onu bir Amerikan futbolu yıldızı yapacaktı. Lise takımında gösterdiği performans üniversitelerin ilgisini çeker. Auburn Üniversitesi ona burs teklif eder. Wallace okul yetkilileri ile yaptığı konuşmalarda hem basketbol hem de futbolu kastederek ikisinde de aynı anda oynayıp oynayamayacağını sorar. Onlardan aldığı olumlu cevap karşısında tereddütsüz okula katılım için gerekli kağıda imza atarak üniversiteye gönderir. Okulun yolunu tutarken hem basketbol hem de futbolda yıldızlaştığı günlerin hayalini kurmaktadır ama kampüse vardığı anda tüm hayalleri yıkılır. Okul yetkililerine basketboldan bahsettiği anda hepsi şaşırarak ona daha önce onunla hiç basketbol hakkında konuştuklarını hatırlamadıklarını, okulda basketbol oynamasının mümkün olmadığını onu futbol oynaması için aldıklarını söylerler. Anlaşmazlığın nedeni ise oldukça komiktir. Amerikan futbolunda bir takım oyuncularını iki farklı kadroya ayırır. Yeteneklerine göre defansif oyuncular ve ofansif oyuncular. Sahada top hakimiyeti kimdeyse ona göre bir takım sahaya sürülür. Wallace da telefonda “ikisini” de aynı anda oynayıp oynamayacağını sorduğunda okul yetkilileri onun hem hücum takımında hem de savunma takımında oynamak istediğini sanarak bunu sevinerek kabul etmiştir. Wallace o anki duygularını şöyle anlatır: “Bunları duyduğum zaman kulaklarıma inanamadım. Ben de oradan çekip gittim. Basketbola aşığım. Bu yüzden Amerikan futbolu ve basketbol arasında bir seçim yapmak zorunda kaldığım zaman hiç tereddütsüz basketbolu seçtim. Wallece, Auburn’ü terk ettiği zaman hayatı hakkında kurduğu gerçek anlamda hiçbir planı kalmamıştı. Ta ki bir basketbol kampında gelecekteki idolü Charles Oakley ile karşılaşana dek. 




Oakley topu göğsüme fırlattı ve “hadi başlayalım” dedi. Herkes bizi izliyordu. O benim dudağımı patlattı ben de onun burnunu!.. 

Oakley hepimizi karşısına oturtup azarlamaya başladı. Sürekli bizim çok yumuşak olduğumuzu hiç gayret gösterip çalışmadığımızı söyledi. Sonra da içimizde kimsede onunla teke tek oynayacak yürek olup olmadığını sordu. Ben de elimi kaldırdım. O da topu aldı ve göğsüme fırlattı: “Hadi başlayalım!”dedi. Herkesin önünde oynamaya başladık. O benim dudağımı patlattı ben de onun burnunu kanattım. Wallece’a o maçı kimin kazandığı her sorulduğun genelde aynı tepkiyi verir. Evvel suçlu bir çocuk ya da masum bir kedi yavrusu gibi acındırıcı gözlerle suçunu gizlemek istermiş gibi bakar ve cevap verir: “Ben kazandım.” Ama tuhaftır ki Wallace, Oakley’in burnunu sürtmüş olmaktan çok da memnun değildir: “Ben daha 17 yaşımdayken bile üzerimden şut atamazdı, şutlarını hep bloklardım.” Bu teke tek maç hakkında Wallece’ın Pistons’tan kankası Stackhouse tarafından yapılan yorum da ilginçtir: “Oak asla bizim Ben’i geçemez.” 

NCAA GÜNLERİ 

Evet sonuçta maçı Wallece kazandı ve Oakley’e gününü gösterdi. Ama Oak bu çocuğun gerçekten yetenekli olduğunu fark etmişti. Onu kanatlarının altına alarak korumayı ve ona yol göstermeyi kafasına koydu. Charles gidip Wallace’a hangi okula gittiğini sorar. O da olanları anlatarak artık önünde fazla seçeneği kalmadığını söyler. Bunun üzerine Oakley, Cleveland’daki bir arkadaşına telefon açar. Bu çocuğu izlemeleri gerektiğini anlatarak Wallece’ı oradaki bir kampa gönderir. Kampta başarılı olan adamımız kapağı Cuyahoga CC’ye atar. Orda 24 sayı, 17 ribaund ve 7 blok gibi inanılmaz ortalamalara ulaşır ve tekrar daha büyük okulların antrenörlerinin dikkatini çeker. Ama ne kadar iyi bir okula transfer olacaksa olsun benchte oturmak istemeyen Wallece, daha sezon bitmeden takımını terk eder ve soluğu Oakley’in yanında alır. Oakley de idarecilerle konuşarak onu mezun olduğu okul olan Virginia Union’a aldırır. Burada ceza hukuku eğitimi alan Ben, 12.5 sayı, 10.5 ribaund ve 3.7 blok ortalamalarına ulaşarak takımını NCAA Division 2’da Final Four’a taşır. Ama okulu basketbolda adı sanı duyulmamış bir okuldur ve Wallace oyunuyla NBA scout’larının çok da ilgisini çekmez. Dolayısıyla katıldığı 96 NBA Draft’ında seçilemez. Wallace üzülmekle beraber o an için NBA seviyesinde bir oyuncu olmadığının farkındadır bu yüzden bunu kendisine fazla dert etmez. Daha çok çalışmaya başlar ve Boston antrenörü M.L Carr onu takımın yaz kampına davet eder
BOY PROBLEMİ

Bu arada Wallece’ı çağıran Carr, bu boyuyla onun pivot ya da power forvet oynamak için çok kısa olduğunu onu kampta off guard veya kısa forvet olarak deneyeceğini söyler. Aslında NBA kayıtlarında boyu 2.06 olarak gözükse de Wallece’ın gerçek boyunun ancak 2 metre olduğu söyleniyor. Hatırlayacaksınız “Sir” Charles Barkley’in boyu da öncelikle 1.98 olarak kabul edilirken bir süre sonra 1.96’ya inmiş en son ise gerçekte 1.92 olduğu ortaya çıkmıştı. Bu tür olaylar diğer bir çok NBA yıldızı için de geçerli. Kim bilir belki de bu arkadaşlar kemik erimesi hastalığından mustariplerdir. Vah zavallılarım vah...
Tabii ki bu boyuna göre pozisyon seçme formülü ona pek yaramadı.
.

0 yorum:

Yorum Gönder